Uludağ Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi
Prof. Dr. Bilal Kemikli
Merhum Nurettin Topçu’nun en çok kullandığı kavramlardan birisi, okuyanlar bilir, iradedir. İrade kavramı üzerinde belki de en çok kafa yoran düşünürdür Topçu. Zaten genç neslin mutlaka okuması gereken kitaplarından birinin adı da İradenin Davası’dır.
İradenin Davası, esasen sadece genç nesil, üniversite talebeleri değil, orta yaşın da yeniden yeniden okuması gereken kitaptır. Çünkü hayat, merhum Cahit Zarifoğlu’nun ifadesiyle “bir değirmen olan bu dünya / hayat” günbegün bizi öğütüyor. Tükeniyoruz. Lakin farkında değiliz.
İradenin Davası, tükendiğimizin farkına varmamızı sağlıyor. Mesela irade, “insan, varlığının cevheridir” diyor. İnsan varlığının cevherini fark edince, insanlığının da farkına varıyor ve böylece tükenmemek için mücadele ediyor. İnsan mücadele ederek var oluyor.
Var olmak… Bir yerde şöyle diyor: “Var olmak, istemek ve sevmektir.”
Şimdi iradeden söz ederken, birden bire istemek ve sevmek kavramlarını bir arada zikreder olduk. Buna şaşmamak lazım; zirâ var olmakla istemek arasında doğrudan doğruya bir ilişki var. İstemek; irade sahibi olmakla mümkün… İmdi aziz dost, neyi, niçin istediğinin ve bu isteğine hangi yollarla ulaştığının muhasebesini yapacaksın.
Ne yapıyorum? Neden yapıyorum? Nasıl yapıyorum? Sorular, sorular. Soru sordukça, değirmenin dişlisine müdâhil oluyorsunuz. İsyancı ruh, burada devreye giriyor.
Öte yandan istemek ne kadar rasyonel tarafımızla alakalıysa, sevmek de o kadar duygularımızla alakalıdır. “Sevmek” diyor Topçu, “tabiattan ve cemiyetten bize gelen tesirlerdir.”
İnsan tesir altında kalan bir varlık. Mesele neyin ve kimin tesiri altında olduğunun, hangi bilginin ve hangi ilginin adamı olduğunun idrakinde olmandır. Bugün hızla artan haber kaynakları 30 ve habere erişim kolaylığı, gelişen medya ve reklam sektörü, neye ilgi duyup neyi öteleyeceğimize yön verir oldu. Dün ihtiyacımız olmayan şeylerin, bugün bağımlısı olduk; hatrımıza gelmeyenleri, arzular olduk. Sözün özü, sevgimiz illetli hale geldi. Merhum Topçu, bu noktada “ideal yaratma” fikrini dile getiriyor.
İdeal yaratmak. Bu tabir bendenize Mehmet Akif’in, “Âlemde ziyâ kalmazsa hâlk etmelisin hâlk!” mısraını hatırlattı. Ziyâ, yani ışık kalmadı diye şikâyetçi olup durma, kalk kendi ışığını kendin yarat! İşte Akif’i farklı kılan bu idealist yanıdır; yılmak, pes etmek ve yenilmek yok. Kalkıp yeniden başlamak gerek, diyor. Şimdi Topçu’nun Akif’i sevmesi de buradan kaynaklanıyor olmalı. İdeal yaratmak, seçme özgürlüğüdür. Ve seçmek, doğrudan doğruya iradeyle alakalıdır.
Diyor ki, “ideal yaratmazsan, başkalarının yarattığı idealin peşinde olursun.” Hani nasıldı o şarkı? “Başkası olma, kendin ol / Böyle çok daha güzelsin!” Evet, kendin ol.
İdeal yaratmak, kendin olmandır; kiminle, nasıl ve niçin yola çıkacağının ayrımına varmandır mesela. Mesela, nerde duracağını ve nereye varacağını hesap edebilmen. Ama tabi, sana bu tercih yapma ve düşünüp uygulamaya koyma imkânını vereni unutmadan.
Tercih yapmak, düşünmek ve uygulamaya koymak derken de iradeden söz ediyoruz. Zirâ bütün bunların irade kavramıyla akrabalığı muhkemdir. Peki, irade nedir? Şöyle diyor: “İrade, dış dünyaya karşı koyduğumuz içsel kuvvettir.” Ama tabi bu mukavemetin farklı tezahürleri var. Burada en azından ikisini zikredelim. İlkin, sana tokat vurana mukabele etmen, dişe diş demen, iradedir; ama bu mekanik bir iradedir. Fakat bir de Hallac-ı Mansur ve Gandi gibi, zulme tahammül edebilmek, sabırla gelene rıza göstermek ve bekleyebilmek. Bu da bir irade biçimidir.
Velhasıl şunu bir daha söyleyelim: İstemeyi ve sevmeyi öğrenmek için, Nurettin Topçu’yu yeniden yeniden okumaya, özellikle İradenin Davası’nı okumaya ihtiyacımız var. İrade eğitimi için bu şart.