Giriş

Anadolu’nun Türkleşmesi ve Müslümanlaşması hususunda tasavvufi yapıların etkisi büyüktür. Anadolu’ya erken dönemde gelerek burada tasavvufi görüşlerini sunan dervişlerden biri de Ahmed Yesevî’nin (ö. 1166) manevi talebelerinden Hacı Bektaş-ı Veli’dir (ö. 1271).

XIII. yüzyılda Anadolu’da yaşamış olan Hacı Bektaş-ı Veli’ye (k.s.) nispetle vefatından sonra müritlerince oluşturulan tarikata (yola) Bektaşilik denilmiştir. Bektaşilik tarikatının temelini Yesevîlik oluştururken Ahiliğin de bu yapı üzerinde etkisinin olduğu ifade edilmektedir. Bektaşilik tarikatı, Anadolu menşeli diğer tasavvufi kurumlarda olduğu gibi mûsikîye önem veren ve onu kullanan bir disiplindir. Bektaşî dergâhlarında icra edilen bir “Bektaşi-Alevi Musikisi” mevcuttur. Alevi-Bektaşi Musikisi, “Mevlevi Musikisi”nden sonra en zengin tekke ve tarikat musiki türlerinden biridir. Alevi-Bektaşi musikisinde bölgeden bölgeye üslup ve tavır farklılıkları olduğu gibi birbirinden ayırt edilemeyecek derecede benzerlikler de bulunmaktadır.

Mevlevi Tarikatındaki ayin formu, Gülşenîlik’teki tapuğ ve savt formu ile Kadiri ve diğer tarikatlardaki ilahi formuna mukabil Bektaşi Tarikatında da nefes formu vardır. Bektaşi Tarikatına ait nefes formunun, bilhassa Muharrem ayında olmak üzere zaman içerisinde diğer tarikat tekkelerinde de icra edilmesi yaygın hale gelmiştir.

1. Nefes

Nefes, dinî-tasavvufi Türk edebiyatında Alevi-Bektaşi düşünce ve felsefesini dile getiren eserler olup cem ve ikrar ayinlerinde, diğer dinî toplantılarda kendine has bir beste ile okunan manzumelere denilmektedir. Alevi-Bektaşi nefesleri genel itibariyle hece vezniyle açık ve sade bir dil ile yazılmıştır.

Nefes, Anadolu’nun bazı bölgelerinde “Deyiş” olarak da ifade edilmektedir.5 Nefes, melodi ve ritim olarak kendine mahsus özellikleri olan ve Dinî Türk Musikisi içinde yer alan önemli bir türdür.6 Nefesler, Bektaşi Tarikatının ilahileridir. Nefesler diğer tarikat ilahilerinden konu, üslup, melodi ve usûl açısından kısmen farklılık gösterebilmektedir.7 Günümüzde bestekârları bilinen nefesler olduğu gibi anonim olan yüzlerce nefes de vardır. Cumhuriyet döneminin başlarında Rauf Yekta Bey (ö. 1935), yüz kadar nefesi derleyerek neşretmiştir.

Nefes, genel olarak Dinî musiki formu olan İlahi’ye benzediği gibi Tasavvufi Halk Müziği formu olarak da nitelendirilmektedir. Nefesler, dizi yönünden Türk Halk Müziği’nin dizi anlayışına tam bir uyum göstermektedir. Ezgiler sade fakat coşkuludur. Nefesler, eşliksiz ya da bağlama eşliğinde icra edilmektedir. Genellikle cem törenlerinde bağlama eşliğinde okunmaktadır. Nefeste sözler dolayısıyla insan sesi ön planda tutulmuştur. Nefeslerin şairleri genel olarak bilinmektedir. Ancak müzik çoğunlukla anonim olup bestekârları bilinmemektedir.

Başta Ehl-i Beyt ve on iki imam muhabbeti olmak üzere Alevilik ile ilgili hemen her konuyu ele alan ve küçük usullerle bestelenmiş nefesler, ezgi olarak daha çok Halk Müziği’nin tesiri altında kalmıştır. Fakat İstanbul gibi kültür merkezleri ve bu merkezlere yakın bölgelerdeki şehir Bektaşiliğinde Klasik Türk Musikisi etkisi daha fazladır. Anadolu’da okunan nefesler, türkü formu ile benzerlikler göstermekte ve mahallî nağmelerden meydana gelmektedir.

Dinî musikinin diğer formlarında kullanılan makamların pek çoğu nefeslerde de kullanılmaktadır. Nefeslerde en çok Hüseyni, Uşşak, Muhayyer, Hicaz ve Rast gibi makamlar kullanılmıştır. Nefeslerin melodik yapısı, genelde makamın kısa bir özetini verecek biçimdedir. Birkaç ölçüden meydana gelen melodilerin çokça tekrarlandığı nefeslerde güftenin uzun, bestenin kısa yapıda olduğu görülmektedir. Nefeslerde aranağme ve saz payları da yer almaktadır. Cem ayinlerinde öncelikli amaç ibadet ve zikir olduğu için saz çalınıp nefes ve düvâz12 okunurken diz üstü oturulur, konuşulmadan dinlenir. Vurmalı sazlar dünyevi kabul edildiği için cemlerde kullanılmamaktadır. Nefeslerde yaygın olarak kullanılan usuller; Nim Sofyan, Sofyan, Düyek, Aksak, Türk Aksağı, Raks Aksağı, Curcuna, Devr-i Revân, Devr-i Hindi, Bektaşi Raksı ve Bektaşi Raksanı gibi usullerdir. Semah’ta ise Düyek ve Aksak usullerin karma olarak kullanıldığı görülmektedir.

Bektaşilikte bağlama eşliğinde nefes formunun kullanıldığı iki merasim mevcuttur. Bunlardan biri “cem ayini”, diğeri ise “ikrar ayini”dir. Cem ayini,14 tarikat mensuplarının bir araya gelerek birlikte icra ettikleri bir tören, sazlı-sözlü bir nevi ibadet tarzıdır. Cem ibadetinin bir diğer adı da “halka namazı”dır. Namazdan maksat “niyaz”dır. Allah’a yalvarmak, dua etmektir. Bunu beş vakit namaz ile karıştırmamak gerekmektedir.15 Nasıl ki Mevleviler ney üfleyerek cemlerine manevi bir hava veriyorlarsa, Aleviler de saz çalarak o manevi havayı sağlamaktadırlar.16 İkrar ayini ise tarikata alınması uygun görülen kişilerin tarikata giriş merasimidir. Nefesler gerek bu merasimler sırasında gerekse bu merasimlerin ardından düzenlenen sohbet ve muhabbet toplantılarında icra edilmektedir.

Geçmişte Bektaşi tekke ve dergâhlarında, günümüzde ise cem evlerinde haftada bir defa olmak üzere Perşembe akşamları yatsı namazı civarında on iki hizmet (cem) yapılmaktadır. Halk tarafından çok beğeni kazanan nefesler, tekke ve cem evi dışında konser ve çeşitli programlarda da icra edilmektedir.18 Cem toplantısında saz eşliğinde Türkçe deyiş, nefes ve düvâzlar coşkuyla okunmakta ve semah yapılmaktadır. Semah adı verilen dinî-tasavvufi rakslar, 2 ile 12 kişi arasında oluşan gruplar hâlinde icra edilmektedir. Cem’e saz ve sözüyle katılan âşıklara zâkir denilmektedir. Cem törenine katılanlar da zaman zaman “Semah nefesi” okumalarına iştirak etmektedirler.

2. Deyiş

“Demek” mastarından türetilmiş olan “Deyiş”, Bektaşiliğin düşünce ve felsefesini yansıtan manzumeler ve onların besteli şeklidir. Âşık musikisinde geniş bir yeri olan deyiş, halk edebiyatında türkü, mâni, koşma ve nefes gibi hece vezniyle yazılmış şiirlere ve bu şiirlerin bestelenmiş şekline denilmektedir. Anadolu’da bazı bölgelerde deyiş, nefes olarak da ifade edilmektedir. Şehir Bektaşiliğinde bestelenmiş manzumelere nefes denilmesine karşılık daha çok Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da görülen Köy Bektaşiliğinde deyiş kelimesi yaygındır. Ayrıca âşıkların mahallî ezgi kalıplarıyla söyledikleri eserlere de deyiş adı verilmektedir.

Sabit bir ezgi kalıbı olmayan ve yörelere göre değişiklikler arz eden deyişlerin sözleri Nesîmî (ö.1418),Yemînî (ö. XV. yüzyıl), Hatâyî (ö.1524), Fuzûlî (ö.1556), Vîrânî (ö. XVI. yüzyıl), Pir Sultan (ö. 1590) ve Kul Himmet (ö. XVI. yüzyıl) gibi şair ve ozanlardan alınmıştır. Yapı bakımından ilahilerden farklılık arz etmeyen deyişler melodik örgü ve usulleri ile daha çok Türk Halk Müziği özelliği taşımaktadırlar. Oldukça sade bir müzikal yapıya sahip olan deyişler, Bektaşilikte semah aralarında verilen istirahat vaktindeki sohbet esnasında icra edilmektedir.

3. Mersiye

Mersiye, bir ölüm vukuunda duyulan teessürü ifade etmek veya ölen birinin iyiliklerini saymak için yazılan manzumelere ve bunların bestelenmiş hâllerine denmektedir. XV. yüzyıldan itibaren Osmanlı’da başlayan mersiye okuma geleneği, başta Bektaşi Tarikatı olmak üzere diğer tarikatlarda da oldukça rağbet görmüştür. Bektaşi dergâhlarında okunan mersiyelerin çok uzun olanları vardır. Cumhur olarak da icra edilen mersiyelerin okunuşu bir merasim şeklini alabilmektedir.

Mersiye denildiği zaman daha çok İmam Hüseyin için söylenen kıtalar kastedilmektedir. Ehl-i beyt, Kerbelâ vakası ve İmam Hüseyin’in şehadeti hakkında mersiyeler yazmak ve bunları bestelemek yaygınlık kazanmıştır. Yazılan mersiyelerin hepsi İslâm-Türk şairlerinin eserleri olup bunları besteleyenler de Türk bestekârlardır. Bestelenmiş mersiyeleri Muharrem ayında okuma âdetinin bilhassa kıyâmî ve devranî tekkelerinde yer aldığı görülmektedir.

Revnakoğlu’na göre, tekkelerde Muharrem ayının onundan otuzuna, bazen de Safer ayının onuna kadar kırk gün müddetle yapılan zikirlerin perdeleri kaldırılmaz yani zikirler pestten okunur; ayinler gayet yavaş ve hazin hazin devam eder. Güzel ve yanık sesli mersiyehânlar veya sesli musiki topluluğunu idare eden zâkirbaşılar yalnız Kerbelâ ile ilgili mersiyeler okumakla iktifa ederler. Ehl-i Beyt’e muhabbet anane ve akidesini telkin eden bir takım manzume ve kasidelerle dokunaklı bir tarzda yazılmış ve bestelenmiş menkıbenameler okurlar. Kendisine mahsus ve mazbut, müstesna bir tavırla, “beste”ye yakın bir edada okunan, Rast, Uşşak ve daha ziyade Nühüft makamında okunması usulden olan mersiyeler oldukça fazladır. Fuzulî’den Seyyid Nizam’a, Niyazî Mısrî’den Ziya Paşa’ya kadar birçok kişinin mersiyeleri son zamanlara kadar büyük üstatların yakıp kavuran sesleri ve fevkalade tavırlarıyla pek rikkatli bir surette okunmuştur.