Giriş

Dinler, ideolojiler ve felsefeler birey olarak insanı ve insanların oluşturduğu kitleleri etkilerler. İnşâ edici, değiştirici ve dönüştürücü özellikleriyle temayüz etmiş bir düşünce sistemine sahip olan İslâm dîninin de kendisine müntesip olan toplulukları ve milletleri güçlü bir şekilde etkilemeyi başardığı söylenebilir.

İslâm Tarihi incelendiğinde dinin etkilediği toplumlardan birinin de milletimiz olduğu rahatlıkla gözlenebilmektedir. Denilebilir ki, İslâm hem düşünce yapımızı, hem kültürel, sosyal ve siyasî anlayışımızı, hem de mûsîki ve san’ata yaklaşım tarzımızı, üzerinde derin tesirler ve izler bırakarak etkilemiştir.

Yine denilebilir ki, gelenekli san’atlar ve özellikle mûsîki yanında, bu tesirin en yoğun olduğu alan klâsik Türk Edebiyatı alanıdır. Araştırmacı Soner Akdağ, “İslâm dîni ve medeniyetinin, Türk edebiyatı üzerindeki tesirinin ne kadar büyük olduğunu anlamak için, Türk edebiyatının şubelerinden biri olan İslâmî Türk Edebiyatı sahasının varlığını bilmek kâfidir” demektedir.1

İslâmî Türk Edebiyatı alanı ise İslâm düşüncesinin, Allah ve Peygamber aşkının ilmek ilmek işlendiği, güzelin ve güzelliğin tasvirinin en mükemmel şekliyle kâğıda döküldüğü, böylece nice müstesna eserlerin vücuda getirildiği bir alandır. İşte bu alandaki şaheserlerden biri de Sultan Bayezid’in, “Divân-ı Hümâyun İmamı” olarak tayin ettiği ve aynı zamanda Bursa Ulu Camii’nde “baş imam” olarak görev yapan Süleyman Çelebi’nin, insanların dilinde daha ziyade “Mevlid” olarak şöhret bulan “Vesîletü-n Necât” adlı eseridir.2

1351–1422 yılları arasında Bursa’da yaşadığı bilinen Süleyman Çelebi’nin yazdığı Vesîletü-n Necât”ın farklı dillere tercümesi, onun gönül coğrafyamızda ne kadar büyük bir ilgiyle karşılandığının bir başka ifadesidir. Almanca, Arapça, Arnavutça, Boşnakça, Çerkezce, Farsça, Gürcüce, İngilizce ve Rumca tercümelerinin olması dikkat çekerken; her biri Fatih, Lâleli, Süleymaniye, Saliha Hatun, Millet, Nur-u Osmaniye ve Köprülü kütüphanelerinde muhafaza edilen birçok yazma nüshasının mevcudiyeti yanında bu nüshalardan istifade edilerek hazırlanan birçok modern neşrinin de bulunduğu görülmektedir.3

İşte böylesine önem arz eden bir kaynak eseri, bir diğer ifadeyle Süleyman Çelebi’nin bu muhalled çalışmasını, “Bir Yaygın Din Eğitimi Eseri” olarak incelemek istiyoruz bu makalemizde… Böylece, gerek müellifinin yaşadığı dönemde gerekse sonraki çağlarda, toplumun dîni terbiyesinde Mevlid-i Şerîf’in nasıl bir fonksiyon icra ettiğine; yanı sıra onun din eğitimi hayatımızdaki tesirlerine ve özellikle “kişilik ve karakter inşâ edici” rolüne değinmek istiyoruz

Bir Yaygın Din Eğitimi Eseri Olarak Mevlid’in Özellikleri

“Bir Yaygın Din Eğitimi Eseri Olarak Mevlid’in Özellikleri” başlığı altında konuyu birkaç yönden ele alabiliriz. Bu, aynı zamanda onun zenginliğini de ortaya koyacaktır. Ancak biz sadece iki yönüne değineceğimizi belirterek onun belki de üzerinde en çok söz söylenen yönünün dili olduğunu ifade etmeliyiz. Bu nedenle önce Mevlid’in diline dikkat çekmek ve bu dilin insanlar tarafından benimsenerek sahiplenilmesinin sebepleri üzerinde durmak istiyoruz.

Dili ve üslûbuyla insanları etkileyen metin: Mevlid-i Şerif

Yazıldığı günden bugüne dek güzel sesli hâfızlar ve mevlidhânlar tarafından okunan Mevlid-i Şerîf, Türk toplumunda, çağları aşarak günümüze kadar gelen ve halâ aynı tazelikle yaşamayı başarabilen nadir edebî metinlerden biridir. Onun bu denli ilgi ve rağbet görmesi, ilk elde insanların o metinde aradıkları şeyi bulmalarıyla ilişkilidir, diyebiliriz. Bilinen bir hakikâttir ki, gönül dünyasına hitab eden her bir metin, hangi çağda yaşarsa yaşasın, insanı etkilemiştir ve etkilemeye devam edecek gibidir. İşte Süleyman Çelebi’nin Mevlid-i Şerîf’i de bu derin “tesir” özelliğine sahip eserlerden biridir.

Onun, halkın anlayabileceği bir dile sahip olması, üslubunun anlaşılır ve akıcılığı bu başarıda önemli bir faktör olarak rol oynasa da asıl başarı, eserin müellifi Süleyman Çelebi’nin, gönüllere hitab etmedeki istidâdı ve “gönül dili”ni kullanmadaki kabiliyetidir. Bu istidat ve kabiliyet, insanları, Mevlid’i okurken ve dinlerken etkilemesi yanında aynı zamanda onu insanlara rehberlik ve kılavuzluk eden bir eser haline de getirmiştir, diyebiliriz.

Metin olarak bakıldığında Mevlid, hem rahat bir şekilde okunabilecek bir vezin yapısına sahiptir, hem de açık ve akıcı üslûbuyla anlaşılması kolay olan bir muhtevaya mâliktir. Konunun uzmanları, aslında pek de kolay olmayan “sehl-i mümteni” tarzında yazılmış bu eserin bir benzerini ortaya koymanın imkânsızlığına işaret ederken bir başka yönüyle onun rahat bir icra için en müsait vezin özelliğine sahip olduğuna da dikkat çekmektedirler.4 Bu ise, onu farklı makamlarla okumayı düşünen Mevlidhân ve hâfızlara, çok başarılı bir icra ve takdim imkânı sağlamıştır.

Tecrübeli mevlidhânlar tarafından Mevlid’i doğru bir okuyuşla okumak maksadıyla verilen derslerle yeni yetişen nesle bu önemli eserin nasıl icra edilmesini öğretmek, asırlardır devam eden bir gelenektir. Tamamen hoca-talebe arasında cereyân eden bir eğitim-öğretimle gerçekleştirilen bu faaliyet, “meşk usûlü” olarak anılmakta ve Mevlid-i Şerîf, işte bu geleneksel usûlle okutularak öğretilmektedir. Asırlardır Mevlid’in aslına uygun bir şekilde icra edilmesinde işte bu yöntemin, yâni Mevlid’in meşk usûlüyle “öğretilen ve öğrenilen” bir eser olmasının rolü büyüktür.

Karakter inşâ edici özelliğiyle terbiye ve rehberlik kaynağı: Mevlid-i Şerîf

Bir yaygın din eğitimi eseri olarak Mevlid’in dikkat çekici diğer özelliği de onun dîni, tarihî ve irfanî bilgileri ihtiva ediyor olmasıdır. Zîrâ bu eser, başta Hz. Peygamber’in hayatından, ahlâkından ve sünnet-i seniyyesinden ve bunların öneminden bahseder. Ardından, onun tarihî birtakım olaylara ve irfanî boyutta da bazı hikmetlere işaret ettiği görülür. Yine denilebilir ki, Sevgili Peygamberimizi (sav) gönül gözüyle seyredip bu seyran esnasındaki tespitlerini başarıyla satırlara aktaran müellif, her çağda insanların gönlünün aktığı bir eser ortaya koymuştur. Böylece hem rahatça okunabilen hem farklı makamlarla icra edilmeye müsâit bir yapıya sahip olan bir metne sahip olmasıyla; yine bu özelliklerine ilâveten insanları bilgilendirici, etkileyici ve karakter inşâ edici muhtevasıyla, asırlardır insanları tesiri altına almıştır. Evet, inkâr edilemez bir hakikâttir ki, insanlar Mevlid’i büyük bir istek ve iştiyakla dinlemiş ve sözlerinin etkisi altında kalmışlardır. Klâsik Türk Edebiyatı alanında bu eser kadar insanların sahip çıktığı, doğumda ve ölümde, kederli ve sevinç zamanlarında okunarak ferahlanan ve sevinci katmerleştiren bir başka eser olmamıştır.

Bu şaheser sayesinde camilerde, mescidlerde, meclislerde, evlerde, kentlerde ve köylerde düzenlenen Mevlid törenlerinde insanlar, Peygamberimizin (sav) Velâdeti vesilesiyle bazen kandil gecelerinde, bazen özel önem atfettikleri zaman dilimlerinde Allah’ın varlığı ve birliğinden, (Tevhîd) Peygamberimizin dünyamızı teşrîfi esnasında yaşananlardan, O’nu sevinç ve mutlulukla karşılayıştan, Mi’rac mucizesinden, vefatından bahseden metinleri salât ü selâmlar eşliğinde dinlediler, bilgilendiler asırlardır… Çocukluk yıllarından itibaren bu beyitleri duya duya büyüyen serpilen gençlerin zihin dünyalarında bu meclislerde ikrâm edilen gül suyu ve gül şerbeti, tuz ve çörek otu, mevlid şekeri ve lokum birer güzel hatıra olarak kaldığı gibi, Mevlid’in her bir beyti de aslında karakter ve kişiliğini inşâ eden bir mesaj olarak etkilemektedir, onları… Bu sebeple Kemikli’nin ifadesiyle, “Vesîletü-n Necât”, kurucu/kök metin olarak kabul edilen bir şaheserdir.”5 görüşüne katılmak ve Mevlid’i bu yönüyle derinlemesine incelemek gerektiğini ifade etmek isteriz.

Bu faslın sonunda şu bilgiyi de sözlerimize eklemek isteriz. Edebiyatçılarımızın çocukluk hatıralarını kaleme alan pek çok yazar, eserlerinde birçoğunu yakından tanıdığımız edebiyatçılarımızın, küçük yaşlarda dinledikleri mevlitlerden, arasında okunan ilâhilerden ve salât-ı ümmiyeler’den ne denli etkilendiklerini çapıcı ifadelerle anlatmaktadırlar.6

Sonuç

Osmanlı Devleti’nin, “Fetret Dönemi” olarak adlandırılan ve siyasi-kültürel birtakım sıkıntıların yaşandığı bir dönemde kaleme alınarak yazılan, ancak insanların tâ ilk günden beri kendisine ilgi duyup sahiplendiği, okuyarak ve dinleyerek rahatladığı, huzur ve sükûn bulduğu bir eser olma özelliğine sahip Mevlid, gerçekten de ismiyle müsemma olarak bir “Vesîletü-n Necât” yani kurtuluş vesîlesi olmuştur.

Yine Mevlid sayesinde halkın konuştuğu dilin en güzel üslûb ile söylenişi camilere, mescidlere girmiş, güzel sesli hâfızların aralarda “aşr-ı şerîf” olarak okudukları Kur’an-ı Kerîm tilâvetleriyle ruhlar inşirah bulmuş, “bahir/bahr” denilen Mevlid bölümleri arasında cemaatle birlikte okunan “salât-ı ümmiye”ler ile peygamber sevgisi gönüllerde yer tutmuştur. Nihayet mevlidin sonunda, eller semaya açılarak yapılan duada, hep beraber iştirak edilen “kelime-i şehâdet ve kelime-i tevhîd”ler, imanları tazelemiş ve pekiştirmiştir. Bütün bu yaşananların, yetişkinler ve yetişmekte olan nesiller için karakteri inşâ edici birer dîni tecrübe olduğunu söyleyebiliriz. Yine diyebiliriz ki, Mevlid, aradan geçen altı asırlık süreçte, dünyanın pek çok ülkesinde okunan, dinlenen ve kişilik-karakter oluşturan bir “kurucu metin” olarak mümin gönüllerde hiç şüphesiz müstesna bir yer tutmuştur; ve görünen odur ki, bu özelliğiyle muhalled bir eser olma vasfını taşımaya da devam edecektir.

1422 yılında ebedi âleme irtihâl eden ve bu yıl vefatının 600. yıldönümünü idrak ettiğimiz Hakk ve Peygamber aşığı Süleyman Çelebi’ye gani gani rahmetler dileriz. Makamı cennet, mertebesi Firdevs olsun ve kabri her dâim nurlarla dolsun. Amin…

Kaynaklar

Akdağ, Soner; “Süleyman Çelebi’nin Mevlid’i Üzerine”, A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, Sayı 36, s.82, Erzurum: 2008.

Kara, Mustafa; Bir Peygamber Aşığı Süleyman Çelebi ve Mevlid, Bursa Büyükşehir Belediyesi Yay., s. 8, Bursa: 2022

Kemikli, Bilal; Süleyman Çelebi ve Mevlid, Ketebe Yay., İstanbul: 2018.

Yardım, Mehmet Nuri; Edebiyatçılarımızın Çocukluk Hatıraları, İstanbul: 1984