Giriş

Çorum İli, tarih ve kültürüyle araştırılması gereken bakir bir sahadır. Şairi, bilgini, evliyası, sanatkârı ile bu şehre şan ve şöhret kazandıran nice isimler var tarihte. Kiminin adını duyduk, kimiyle övündük ama hakkında bilgi edinmeyi pek düşünmedik. Çorum toprağından çıkmış, Osmanlı Devleti’nde Şeyhülislâm olarak hizmet etmiş din bilgileri de araştırılması gerekir düşüncesindeyim. “Çorumlu Üç Şeyhülislam” yazı dizisi bu yaklaşımın ürünüdür.

Çorumlu Üç Şeyhülislam: 1. Ebussuud Efendi (1490-1574) 2. Hacı Mustafa Sun’ullah.Efendi (1552-1612) 3. Kara Halil Efendi (1804-1880) Bu üç zatın hayatı, hizmetleri ve eserleri konusunda araştırma yapanlar birincisi hakkında geniş bilgiye ulaşabilirler. Ama diğer ikisiyle ilgili ansiklopedik bilginin ötesine ulaşmak, akademik çalışmayı gerektiriyor.

EBÜSSUUD EFENDİ

Soyu ve Tahsili

Ebüssuud Efendi, Osmanlı âlimlerinden olup 14. şeyhülislamdır. 1490 (H.896) yılında Çorum’un İskilip ilçesinde doğmuştur. Bu bilgi, bizzat kendi vakfiyesinde geçmektedir. Babası, II. Beyazıd döneminin ünlü bilgini ve hatırı sayılır mutasavvıfı Şeyh Muhiddin Yavsi’dir. Şeyh Yavsi, İskilip’in İmad (Direklibel) köyünde doğmuştur. Annesi Sultan Hatun ise, bazı kaynaklara göre Ali Kuşçu’nun kızı, bazılarına göre de Ali Kuşçu’nun kardeşinin kızıdır.

Babası, İstanbul’da saraya yakın çevrede olduğu için Mehmed Ebüssuud, zengin bir kültür ortamında büyümüştür. İlk derslerini babasından almıştır. Devrin ünlü bilginlerinden Mevlana Seyyid Karamanî ve Müeyyedzade Abdurrahman Efendi’nin derslerine devam etmiştir. Henüz öğrenci iken Sultan II. Beyazıd, kendisine “Çelebi” (Efendi) unvanını vermiş ve 30 akçe burs ile ödüllendirmiştir. Öğrenimini devrin en büyük âlimi İbni Kemal’in yanında tamamlayarak icazet almıştır. Hocası Seyyid Karamanî’nin kızı Zeynep Hatun ile evlenmiştir.

Müderrisliği

Müderris olarak ilk tayini, Çankırı Medresesi’ne yapılmıştır, O buraya gitmek istemeyince 1516’da İnegöl İshak Paşa Medresesi’ne atanmıştır. 1520 yılında İstanbul Davutpaşa Medresesi’ne müderris olarak tayin edilmiştir. Gebze’de Mustafa Paşa Medresesi’nde, Bursa Sultaniyesi’nde görev yapmıştır. 1528 yılında Sahn-ı Seman Medresesi (Fatih Medresesi) müderrisliğine tayin edilmiştir. Bu görevi 5 yıl sürmüştür.

Kadılığı

Müderrisliklerle ilmî yönden kendini kanıtlayan Ebüssuud Efendi. 1533 yılında Bursa Kadısı olmuştur. Ertesi yıl, İstanbul Kadılığına terfi etmiştir. 1537 yılında doğrudan Rumeli Kazaskeri (Askeri Yargıtay Başkanı) olmuştur.

Aslında önce Anadolu Kazaskerliği görevinde bulunması gerekiyordu. Gayret ve liyakati nedeniyle bir üst basamağa terfi etmiştir. Rumeli Kazaskerliği görevine başladığında padişah, Macaristan üzerine sefere çıkıyordu. O da bu dönemde Korfu seferine katılmıştır. Kara Boğdan, Estergon ve Budin seferlerinde padişahın yanında yer almıştır. Budin (Budapeşte)’nin fethinden sonra şehirde ilk Cuma namazını Ebussuud Efendi kıldırmıştır. Burada kaldığı süre içinde Budin ve Orta Macaristan’ın tapu ve tahrir işlerini düzene koymuştur. Tahrir defterlerinin başına, Osmanlı arazi hukukunu şer’i esaslara göre tanzim eden meşhur “Budin Kanunnamesi’’ni yerleştirmiştir. Bu kanunname, yüzyıllarca Osmanlı topraklarında uygulanagelmiştir.

Rumeli Kazaskerliği döneminde âlimlerin terfilerini esasa bağlayan “Mülazimin İçin Ruzname” adlı yönetmeliği hazırlamıştır. Buna göre her payede yedi yıl bekleme prensibi uygulamaya konmuştur. Medreselerden mezun olan Danişmendler’in Kazaskerler Meclisi’nde bulunan “Ruznâme” denilen defterlere kaydedilerek, sıra bekleme şartı getiren bu usul, bazen ihlâl edilmişse de uzun yıllar düzenli şekilde uygulanmıştır. Ebüssuud Efendi’nin Rumeli Kazaskerliği dönemi, 8 yıl 2 ay sürmüştür.

Şeyhülislam Oluşu

Macaristan seferinde Budin’de yapmış olduğu hizmetlerle Padişahın gözüne giren Ebüssuud Efendi, 1545 yılında Fenarizade Muhyiddin Efendi’den boşalan Şeyhülislamlık makamına oturdu. Kanuni Sultan Süleyman ve oğlu İkinci Sultan Selim zamanında toplam 29 yıl Osmanlı Devletinde seyhülislam olarak hizmet yaptı. Ebüssuud Efendi, şeyhülislamlığı döneminde arkadaşlarına bir rüyasını anlatır: “Henüz medrese öğrencisiyken rüyasında Zeyrek Camii’ne girer. Cami cemaatle doludur. Hz. Peygamber(sav)’in etrafında halka olmuşlar. Resulullah(sav) cemaatin arasında bulunan İbni Kemal Paşa’yı göstererek, “Bu, İbni Kemal Paşa’dır. Halen ümmetimin müftüsüdür.” buyurur. Sonra Ebussud Efendi’yi göstererek: “Bu da Şeyh Yavsi oğlu Ebussuud’dur. O da ümmetimin müftüsü olsa gerektir.” der.

Ebüssuud Efendi, bu rüyasını anlattıktan sonra “Bu sadık rüyadan tam otuz yıl sonra bu acize fetva makamı tevdi edildi.” diyerek göreve gelişinin sırrını açıklamıştır. Kemal Paşazade’nin “Bir gün gelecek Ebüssuud, zamanın allamesi olacaktır.” diye övdüğü öğrencisi, gerçekten bir allame olmuş ve Kanuni’nin saygısını kazanmıştır. Bu nedenle Kanuni Sultan Süleyman; Süleymaniye Camii’nin, temel atma merasiminde temel taşını Ebüssuud Efendi’ye koydurmuştur.

Ebüssuud Efendi’nin şeyhülislam olması, bu kurumu diğer ilmî müesseselerin üstüne çıkarmıştır. Ondan önce şeyhülislam’ın maaşı günlük 200 akçe iken‚ Irşadü’1 Akli’s Selim” adlı tefsirinin bir bölümünü Kanuni Sultan Süleyman’a takdim etmesi üzerine Beyazıt Müderrisliği ile beraber 300 akçe zam yapılarak maaşı günlük 500 akçeye çıkarıldı. Tefsirini tamamlayınca şeyhülislamlık maaşı günlük 600’akçe oldu. Böylece şeyhülislamlık, hem madden hem de manen kazaskerliğin üstüne çıktı. Buna bağlı olarak yetkileri de arttı. Müderrislerin ve kadıların tayini yetkisi de şeyhülislama verildi.

Şeyhülislamlık makamına gelebilmek için Rumeli Kazaskeri olma şartı da bu dönemde esasa bağlandı. İlmiye teşkilatına çeki düzen veren “İlmiye Kanunnamesi” de Ebüssuud Efendi tarafından hazırlanmıştır. Siyasî olaylarda tarafsız kalarak Kanunî Sultan Süleyman ve İkinci Selim zamanlarında toplam yirmi dokuz yıl şeyhülislamlık makamlarında kalmayı başarmıştır.

Kanuni İle Dostluğu

Kanuni, hemen bütün önemli meselelerde ona danışır, görüşlerini dikkatle dinler, sonra “Bizi münevver kıldınız, efendi” der ve hatta bazen de, “Her sözünde bir hikmet saklı, üstadım.” diye iltifatta bulunurdu.

Padişah Zigetvar seferine giderken Ebüssuud’un hasta olduğunu duyar ve ona bir mektup yazar. Mektubunda “Hâlde hâldaşım, sinde sindaşım (yaşıtım), ahirette karındaşım, tarık-ı Hak’da (Hak yolunda) yoldaşım Molla Ebüssuud Efendi Hazretlerine duây-ı bîhad iblağından (sınırsız dua ilettikten) sonra, nedir hâliniz ve nicedir mizac-ı lâzımü’l imtizacınız? Hazret-i Hak, hazine-i hafiyyesinden kemal-i kuvvet, nihayet-i selamet müyesser eyleye. Bimennihi ve keremihi lütuflarıyla niyaz olunur ki, evkat-ı mübarekede bu muhlislerin kalb-i şeriften ihraç ve izaç etmeyeler. Ola kim kâfir-i hâksâr münhezim ve mükedder ve asakir-i İslam umumen mansur ve muzaffer olup rızaullaha muvafık ola. Eddua sümmed dua bende-i Hûda Süleyman-ı bîriya” şeklindeki ifadeleri, dostluğun göstergesidir.

O da Kanuni’ye olan sevgisini şöyle dile getirmiştir: , “Gerçekten cihan padişahının gözü hakkı görür. Onun görüşü, şeriatın dayanağı, dinin direğidir. Şu husus, akıllılarca eskiden beri mesel olarak söylenmektedir. Padişahın yaptığı her iş tatlıdır.”

Padişaha böyle iltifat etmesine rağmen Ebüssuud Efendi, padişahın İslâm’a uymayan bir fermanına rastladığında da: “Olmaz!” Sultanın emri ile meşru olmayan bir şey meşru sayılamaz. Haram olan nesne helal olamaz. Böyle bir şey yoktur.” deme cesaretini de gösterebiliyordu. Zira yapılan işler dinle ilgili olunca sorumluluk ve vebal de şeyhülislama 52 dönüyordu. Ebüssuud kadar Kanuni de bu işin bilincindeydi.

Kanuni’nin Cenaze Töreninde

Selanikli Mustafa Efendi Tarihi’nin Kanunî bahsinde geçen bir olay oldukça ilginçtir: Kanunî Sultan Süleyman (1566)’da Zigetvar seferine çıkarken ölüm vaki olursa, kendisiyle birlikte kabrine gömülmek üzere hazırladığı bir paketi, Sokullu Mehmet Paşa’ya verir. Kanuni vefat edince Sokullu bu emaneti Şeyhülislam Ebüssuud Efendi’ye teslim eder ve padişahın vasiyetini bildirir. Şeyhülislam Ebüssuud Efendi, kabre ölünün naşı ile birlikte kefen dışında bir eşyanın gömülemeyeceğini söyler. Bunun üzerine ceylan derisi sanduka veya torba açılır. Paketin içinden Kanuni’nin tahta çıktığı günden son seferine kadar icraatının, önemli savaş ve uygulamalarının meşru ve İslam’a uygun olduğunu bildiren fetvalar çıkar. Üzerinde de Kanuni’nin ‘Allah’ım her ne yaptımsa bu fetvalara göre yaptım. Affeyle’ yazısını ve fetvalardaki kendi imzasını gören Ebüssuud Efendi’nin gözlerinden yaşlar boşalır, dudaklarından şu sözler dökülür: “Ey gidi Koca Süleyman, sen kendini bu fetvalara dayanarak kurtardın. Fakat ben kendimi nasıl kurtaracağım?” Zira Ebussuud Efendi, kanunnamelerin ve fermanların İslami esaslara, uygunluğunu sağlamak için ömrünü vermiştir. Ebüssuud Efendi, uzun yıllar birlikte çalıştığı Kanuni Sultan Süleyman’ın vefatı üzerine Arapça bir Mersiye yazmıştır ki Arap Edebiyatının en seçkin örneklerinden sayılmaktadır. Ebüssuud Efendi, Kanuni Sultan Süleyman’ın cenaze namazını bizzat kıldırmıştır.

İkinci Selim Han Zamanında Ebüssuud Efendi

Ebüssuud Efendi, Kanuni’nin ölümünden sonra sekiz sene de Sultan İkinci Selim Han zamanında Şeyhülislamlık yapmıştır. Sultan İkinci Selim Han da babasının yolundan giderek Ebüssuud Efendiye çok hürmet eder, onu incitecek hareketlerden sakınırdı. II. Selim, Şeyhülislâm Ebüssuud Efendi’nin isteği üzerine Hurufilikle tanınmış olan Muhasib Celâl Çelebi’yi saraydan uzaklaştırmıştır. II. Selim zamanında Ebüssuud Efendi’yi ölümsüzleştiren, Kıbrıs’ın fethi için fetva vermesidir. Kıbrıs adası, Resulullah(sav)’in ashabı tarafından fethedilmiştir. Orada Müslüman okulları ve camileri vardı. Kâfirler, bu İslam yurdunu ele geçirerek okulları ve camileri yakıp yıkmışlar, sağlam kalanları da küfür ayinleri ile doldurmuşlardır. Ayrıca Mısır ve Afrika hacılarını taşıyan gemiler ve Türk Ticaret gemileri Kıbrıs’a hâkim olan Venedikliler’in saldırılarına uğruyordu. Bu gerekçelerle Ebüssuud Efendi’den antlaşmalara uymayan Venedikliler’e karşı savaş açıp Kıbrıs’ın fethini sağlamak için fetva istemeleri üzerine gerekçeleriyle birlikte uzunca bir cevap yazarak Kıbrıs’ın 1570-1571 yıllarında fethinin gerçekleşmesinde tarihi rol oynamıştır.

Fetvaları

Ebussuud Efendi, Şeyhülislam olarak devlet işlerinin şer’i esaslara uygunluğunu denetleyen bir makamda bulunması nedeniyle verdiği fetvalardan başka kendisine yöneltilen sorulara da kesin ve hızlı cevaplar verirdi. Şeyhülislâmlığı dönemindeki fetvaların her biri bir kanun veya kararname değerinde idi. Bu fetvalar, daha sonra “Fetevayı Ebussud” adlı bir kitapta toplanmıştır. Sorular şiir biçiminde ise cevabı da kafiyesi ve vezni ile uyumlu olurdu. Soru nesir veya secili ise cevabı da öyle olurdu. Sorular Arapça, Farsça veya Türkçe ise cevaplar da kendi dilince verilirdi. Çünkü Ebüssuud Efendi, üç dili de çok iyi bilirdi. Kendisi de şair olan ve Muhibbi mahlasıyla şiirler yazan Kanuni Sultan Süleyman, fidanlara zarar veren karıncaların öldürülmelerinin günah olup olmadığını öğrenmek için Şeyhülislam Ebüssuud Efendi’ye şu beyti gönderir: Nihale ger ziyan etse karınca Günahı var mıdır anı kırınca? Ebüssuud Efendi bu soruya şu beyitle cevap verir: Kıyamette Huda halkın derince Süleyman’dan alır hakkın karınca. İşlerinin çokluğu sebebiyle halkın sorularına cevap vermeye pek fırsat bulamazdı. Âşık Çelebi’nin anlattığına göre bir gün sabah namazından ikindi namazına kadar 1412 soruya cevap vermiş, bir başka gün de yine sabah namazından sonra başlayarak ikindi namazına kadar 1413 soruya cevap (fetva) vermiştir.

İlmî Dirayeti ve Kararlılığı

Ebüssuud Efendi’nin bulunduğu. Şeyhülislamlık makamı hem ilmî, hem de idari bir makamdı. Onun ilmine kimsenin itirazı yoktu. Timur huzurunda Seyyid Şerif Gürcani ile Sadettin Taftazani arasında edebî sanatlardan ‘Temsili istiare” konusunda uzun bir tartışma yapılmıştı. Bu tartışma, ilim çevrelerinde dilden dile dolaşırdı. Aynı konuda Ebüssuud Efendi ile Hoca Hafız Taşkendi arasında 5 saat süren bir ilmî tartışma gerçekleşti. Dinî ilimlerin yanı sıra edebî konularda da derin bilgiye sahip oluşuyla ilmî dirayetini ortaya koymuş oldu. Ebüssuud Efendi, devlet nizamını sarsıcı tavırlara göz açtırmamış, bu konuda verdiği kararları da sonuna kadar savunmuştur. Kendisine hakaret eden Arapzade Muhyiddin Efendi’nin görevinden azledilip Bursa’ya sürgüne gönderilmesini sağlamıştır. Onu bu kararından vazgeçirmek için devrin âlimlerinden Bustan Efendi ve Anadolu Kazaskeri Muhşi Sinan Efendi çok yalvarmışlar ama ona hiçbir etkide bulunamamışlardır. Bu, onun kararlılığının bir delilidir.

Öğrencilerinden Şeyhülislam Olanlar

Ebussuud Efendi, 26 yıl müderrislik (üniversite hocalığı) yapmış, durmadan çalışmış ve talebe yetiştirmiştir. Her medresede, her makamda talebeleri vardı. Ebüssuud Efendi, Osmanlı Sultanlarından İkinci Selim, Üçüncü Murat ve Üçüncü Mehmet devirlerindeki sayılı ilim adamlarının, şeyhülislamların ve kazaskerlerin hocasıdır. Öğrencilerinden şeyhülislam olanlar: Malulzade Seyyid Mehmet, Abdulkadir Şeyhî, Hoca Sadettin Efendi, Bostanzade Mehmet Efendi, Sunullah Efendi. Bunlardan başka Bustanzade Mustafa Efendi, Cenabi Mustafa Efendi, Kınalızade Hasan Çelebi, Ebulmeyamin Mustafa Efendi. Şair Baki, Hace-i Sultani Ataullah Efendi, Tezkireci Âşık Celebi ve Ali Cemal Efendi’nin oğlu Fudayl Efendi gibi devrinin seçkin simalarını da Ebüssuud Efendi yetiştirmiştir.

Evlatları ve Damatları

Ebüssuud Efendi’nin kendi vakfiyelerinde belirtildiğine göre Mehmet, Mahmut, Şemseddin Ahmet ve Mustafa adında dört oğlu ile Hatice, Kerime ve Rahime adında üç kızı vardır. Ebüssuud Efendi, oğullarını da ilmî yönden yetiştirdi. Mehmet Çelebi, çeşitli medreselerde müderrislik, Şam Valiliği ve Halep Kadılığı yaptı. Şair ve hattat idi. 40 yaşında vefat etti. Şemseddin Ahmet, babasından ve Taşköprüzade Ahmet Efendi’den ders aldı. Rüstem Paşa, Sahn-ı Seman ve Şehzade Medreseleri’nde müderrislik yaptı. Otuz yaşında vefat etti. En küçük oğlu Mustafa’yı bizzat kendi yetiştirdi ve icazet verdi. Çeşitli yerlerde müderrislik ve kadılık yaptı. Anadolu Kazaskerliği ve Rumeli Kazaskerliği yaptı. 43 yaşında iken 1599’da vefat etti. Soyu, bu oğlundan devam etmiştir.

Diğer oğlu Mahmut Çelebi hakkında fazla bir bilgi yoktur. Ebüssuud Efendi’nin damatları da devrinin ünlü ilim adamlarıdır. Kızlarından biri, Müeyyedzâde Abdülkâdir Şeyhi’nin hanımıydı. Bu zat, Ebüssuud Efendi’nin kız kardeşinin oğludur ve şeyhülislamlık yapmıştır. Diğer damadı da yine Şeyhülislam Malulzade Mehmet Efendi’dir. Ali Cemal’in oğlu Fudayl Efendi de damadıydı. Evlat ve damatlarının dışında amcasının torunu olan Şeyhülislam Sun’ullah Efendi de Ebüssuud ailesindendir. Ebüssuud Efendi’nin kardeşi Şeyh Nasreddin de alim, tasavvuf ehli birikişi idi. İskilip’te ve İstanbul’da irşat faaliyetlerinde bulunmuştur.

Kişiliği

Ebüssuud Efendi, ilmî kariyeriyle karizmatik bir kişiliğe sahipti. Vakur, sade giyimli, bulduğunu yiyip şükreden, sahabe ve tabiin yolunda giden, yumuşak huylu, abit ve zahit bir kul olan Ebüssuud Efendi, çevresinde sevilir ve sayılırdı. İlmî otoritesiyle çevresinde heybetli görülür, bulunduğu ortamlarda herkes onu saygıyla dinler, kimse ağzını açmazdı. Uzun boylu, ince yapılı, uzun sakallı, nurani yüzlü, hoca kisveli bir zat idi. Kendisine tüm insanlığın müftüsü anlamında “Müftü’l-enam” müfessirlerin en ünlüsü anlamında “Sultanü’l-müfessirin”, İbni Kemal’den sonra gelen ikinci büyük bilgin sayıldığı için “Muallim-i Sani” şair Baki, Sunullah Efendi, Hoca Sadettin Efendi, Ataullah Efendi gibi ünlü öğrenciler yetiştirdiği için “Hoca Çelebi”, Hanefi fıkhındaki geniş 54 bilgisi nedeniyle “Ebu Hanife-i Sani = İkinci Ebu Hanife”, fetvalarıyla ünlü olduğu için‚ Müftiyü’s-Sakaleyn’, ‘İnsanların ve Cinlerin Müftüsü”, Zemahşeri gibi ünlü bir tefsir yazdığı için “Diyar-ı Rum Zemahşerisi’, kendinden sonra daha ünlü bir müfessir gelemeyeceği kanaatiyle “Hatimü’l-Müfessirin’, ve son görevi olan ‘Şeyhülislam’ lakaplarıyla anıldı. Bu kadar çok sıfat, her kula nasip olmamıştır.

Tefsirdeki Otoritesi

Osmanlı âlimleri, genellikle daha önce yazılan tefsirlere talik ve haşiye yazmakla yetinmişlerdir. Ebüssuud Efendi de başlangıçta bu yolu izlemiş ve Zemahşeri’nin Fetih Suresi tefsirine bir haşiye yazmıştır. Ebüssuud Efendi’yi ilim dünyasında tanıtan, şeyhülislamlığından ziyade yazmış olduğu tefsiridir. Tam olarak Kur’an’ı tefsir eden Osmanlı bilginlerinin başında şüphesiz ki Ebüssuud Efendi gelir. Ebüssuud Efendi, “İrşadü’l-Akli’s-Selim ila-Mezaya’1 Kitabi’l- Kerim” adlı tefsirini Sütlüce’deki konağında yazmaya başlamıştı. Kanuni, bunu duyunca yazılan kısmı görmek istemişti. Kendisine sunulunca da Şeyhülislamlık yevmiyesine görülmemiş bir zam yapmıştı. Eser 1566 yılında tamamlanınca maaşına tekrar zam yapmıştı. Kanuni, bu eseri çok sayıda istinsah ettirmiş (yazarak çoğalttırmış) Mekke ve Medine başta olmak üzere İslam dünyasının önemli ilim merkezlerine göndermişti. Ebüssuud Efendi, bu tefsirinde Kur’an’ın Kur’an ve hadisle tefsirine önem vermiş, nüzul sebepleri, nesh, kıssalar, fıkhi ve kelamî meseleler, dil, kıraat, İsrailiyyat denilen asılsız rivayetler, muhkem ve müteşabih gibi konular üzerinde durmuştur. Zaman zaman Arap şiirinden deliller getirmiş, belagat ve icaz konularına dalmıştır. Ayetler arasındaki ilgiye çok önem vermiştir. Kelamî yönden Ehl-i Sünnet inancına bağlı kalmıştır. Tefsirini hazırlarken Zemahşeri’nin El-Keşşaf, Beydavi’nin “Envarü’t-Tenzil” adlı tefsirlerinin yanı sıra Fahreddin Razi’nin “Mefatihu’l-Gayb” ve Nesefi’nin “EI-Medarik” adlı tefsirlerinden de yararlanmıştır. Onlardan yararlanırken yeri geldiğinde onları tenkit etmekten de geri kalmamıştır. Ebüssuud Efendi’nin tefsiri, Zemahşeri ve Beydavi’nin tefsirinden sonra İslam dünyasında en güvenilir ve en önemli tefsir sayılmıştır. Bu nedenle tefsir usûlü ile meşgul olanlar hep bu üç tefsirin bir biriyle karşılaştırmasını yapmışlar, bazı yönlerden, birini diğerinden üstün tutmuşlardır.

Diğer tefsirlerde olduğu gibi Ebüssuud Efendi’nin tefsirine de şerh ve talik yazılmıştır. Akhisarlı Şeyh Ahmet er Rumi, Rum Suresinden Duhan Suresine kadar olan kısma talik yazmıştır. Şeyh Radıyüddin b. Yusuf el- Makdisi de tefsirin yarısına kadar talik yazmış, Zeyrekzâde Mehmet Efendi de şerh etmiştir. Ebüssuud Tefsiri, İslam ülkelerinin önemli fakültelerinde lisans ve lisansüstü eğitim düzeyinde ders olarak okutulmaktadır. Kahire ve Riyad’da 5 cilt hâlinde basılmıştır. Arapça tefsirler arasında şöhretini korumaktadır.

Fıkıh ve İslâm Hukukundaki Dirayeti

Ebüssuud Efendi, Kanuni döneminin dirayetli bir şeyhülislamıdır. Onun dirayeti, daha çok fıkıh ve İslam hukukuna vukufiyetinden kaynaklanmaktadır. Fıkıhta her mezhebin usul ve füruğ ile ilgili konularını iyi bilir. Ama Osmanlı toplumunda birliği sağlamak ve bir takım istismarları önlemek için Hanefi fıkhını yürürlükte tutar. Hanefi mezhebi içindeki farklı görüşler ve yorumlar arasında tercih yapabilecek ve yeni hüküm istinbat edebilecek derecede bir âlimdir. Bu yönden Hanefi fıkıhçıları, müçtehitleri tasnif ederken Ebüssuud Efendi’yi “Ashab-ı tercih” veya “Ashab-ı tahriç” hatta “Meselede müctehit” grubu içinde yer aldığını söylerler. Kanuni döneminde Ebüssuud, şer’i hukukun ışığında örfî hukukun ve bunlara bağlı olarak kanunname ve fermanların tanzim ve denetimini sağlamıştır. Bu arada İslâm hukukunu günün şartlarına göre yorumlayarak dönemin problemlerine çözüm getirmesi, onun bu konudaki dirayetinin sonucudur. O, gerek fetva koleksiyonu, gerekse yazdığı risaleleri ile geleneksel ve doktiriner bir hukuktan çok, pratik değeri olan ve değişen şartlara göre farklı çözümler üretebilen bir hukuk anlayışına sahip olduğunu göstermiştir. Devletin örfi hukuk olarak anılan alanlardaki tasarruflarının şer’i hukukla ilgi ve dengesini kurmakta, kanunnamelerin hazırlanmasında, şer’i mahkemelerin çalışma ve yazışma esaslarının düzene konulmasında önemli rolü olmuştur.

Ebüssuud Efendi, aile hukukunda fetvaları ile de tanınır. Nikâhın ancak kadı (hakim)ların izin ve bilgisi dahilinde kıyılmasını şart koşar. Buna uymayan kimselerin ileride bu nikâhla ilgili ortaya çıkabilecek ihtilaf ve taleplerinin mahkemece dinlenmeyeceğini söyler. Akıl hastalığının boşanma sebebi olarak mahkemece kabul edilmesi gerektiğini savunur.

Ebüssuud Efendi, menkul malların ve paranın vakfedilebileceğine fetva vermiştir. Bu fetva, karz-ı hasen (faizsiz kredi), başlangıcını teşkil eder. Osmanlı Toprak Nizamı’nı esasa bağlayan kanunnameler hazırlamış ve bunun dinî ölçülere uygun olduğuna dair fikrini beyan etmiştir. Kanuni’nin son dönemlerinde hazırlanan ve resmî bir müdevvenat olan kanun mecmualarının başında hep Ebüssuud Efendi’nin Fetvaları yer almıştır.

Ebüssuud Efendi, devlet nizamını korumaya özen göstermiş, ama din ve düşünce hürriyetine hürmeti de ihmal etmemiştir. Meselâ bazı âlimlerin zımmileri ihtidaya zorlamak için fetva istemelerine şiddetle karşı çıkmıştır. Ancak daha sonra bazı fetvalar uydurularak Ebüssuud’a aittir, diye iddia edildiğini Prof. Zahit Aksu, sahte imzalarıyla tespit ettiğini söylemektedir. “Şeyhülislam Ebüssuud Efendi Fetvaları ışığında 16. Asır Türk Hayatı” adıyla M. Ertugrul Düzdağ, Ebüssuud Efendi’ye ait olduğu iddia edilen “Mecmua’l-Feteva” nüshalarını tarayarak geniş bir çalışma yapmıştır. Ancak fetvaların tenkitli tahliline girmemiştir.

Ebüssuud Efendi, bu fetvalarıyla dünya işlerine ait olan örfi yasaların din kurallarına uygunluğunu sağlamıştır. Osmanlı Tarihinde önemli yer tutan bu olay, sonraki şeyhülislamlara da rehber olmuştur. Osmanlı Devletindeki bu gelişme, hak ve adalet konularındaki titizlik, Batılıların dikkatini çekmiş, mesela İngiltere Kralı 8. Henri, İngiliz adalet sisteminin ıslahı için Kanuni döneminde İstanbul’a bir heyet göndermiş, Türk adalet ve yargı sisteminin örnek alınmasını istemiştir.

Ebüssuud Efendi’nin devlet nizamını koruma, hukukun üstünlüğünü savunma ve adaletin tesisi konusundaki titiz çalışmaları ve fetvaları dünyanın birçok merkezinde enstitüler kurularak araştırılmaktadır. Bu konuda New York’ta da bir Ebüssuud Araştırma Enstitüsü bulunduğu bilinmektedir.

Tasavvuf ve Tarikatlara Bakışı

Osmanlı Devleti’nde en uzun süre şeyhülislamlık yapan Ebüssuud Efendi, Bayramiye tarikatının ileri gelen şeyhlerinden ilim ve faziletiyle herkesin takdirini kazanan Şeyh Yavsi’nin oğludur. Babasından ilim ve feyiz almış, tasavvuf sohbetlerinin ve tarikat tartışmalarının içinde büyümüştür. Hocalarından devrinin âlimi ve şeyhülislamı İbni Kemal’in de tasavvufi yönünün bulunuşu onu bu konuda öğrencilik yıllarında bilgilendirmiştir. 1545 yılında şeyhülislamlık makamına geldiğinde Eyüp Sultan’da sıbyan mektebi yaptırmış, yanına da zaviye inşa ettirmiştir. Ebüssuud Efendi’nin tarikat şeyhlerine ve onların öğretilerine karşı olan derin bir itimadı ve saygısı vardı. “Meşayıh-ı İlmiyye’nin hakikat ve tarikat dedikleri şey, şeriatın özü ve hulasasıdır.” diyordu. Tayy-ı Mekân (bir anda birkaç yerde görülme) konusundaki bir tartışmaya “Doğrudur. Bizim dahi inancımız budur ki Asat b. Berhıya, Belkıs’ın arşını göz yumuncaya kadar Hz. Süleyman’a getirdi. Hem merhum pederimde dahi bu haller görülmüştü.’ sözleriyle katılmıştır.

Tasavvufa ve şeyhlere karşı genel bakışı böyle olmakla beraber sufilerin zikir esnasında bel ve başlarıyla beraber ayaklarını da hareket ettirmelerine, hatta yere vurmalarına haram demiştir. Bazı hareketleri de raksla eşit tutmuştur. Binaenaleyh raks ve devran eden taifeyi kadıların ve valilerin engellemesi gerektiğine fetva vermiştir. Bu konuda Halvetiye Şeyhlerinden İbrahim Ümmi Sinan ile tartışmış: ‘Ey şeyh, eğer bu devrandan vazgeçip müritlerini bundan alıkoymazsan, vefatında cenaze namazını kılmaktan halkı men ederim.’ demişti. Ümmi Sinan da‚ ‘İnşallah, benim cenaze namazımı sen kıldıracaksın.’ Karşılığını vermişti. Ümmi Sinan vefat ettiğinde Fatih Camisi avlusunda Ebüssuud Efendi, saraylı bir kızın cenaze namazından önce er kişi niyetine birinin cenaze namazını kıldırmış ve bunun kim olduğunu sorunca “İbrahim Ümmi Sinan’dı.” denilince tasavvuf, tarikat ve devran konularında tartışmaktan vazgeçerek, “Allah Teala’nın ilmi, bir sonsuz deniz mesabesindedir. Meşayıhı İzam ol denizin gavvaslarıdır. Bu konuda bizim onlarla bahsimiz yoktur.’ diyerek susmayı tercih etmiştir.

Yine bir Halvetiye şeyhi olan İbrahim Gülşeni ile de önce tartıştığı sonra dost olduğu anlatılmaktadır. Ebussuud Efendi’nin Bektaşi Yahya Efendi, Ümmi Sinan, Muslihiddin Merkez Efendi, Hakim Çelebi, Emir Ebu Said Efendi gibi şeyhlerin cenaze namazlarını kıldırdığı bilinmektedir. Merkez Efendi için “Dünyada, riyadan arınmış bu kimseyi görmüştük” şeklindeki iltifatı, gerçek şeyhlere duyduğu hürmetin ifadesidir. Ancak tarikat ve tasavvufu istismar ederek gayri meşru yollara sapan ve devlete karşı isyan girişimlerinde bulunanlara da katı davranmıştır. Oğlan şeyhi diye anılan İsmail Maşuki’nin katli için verilen fetvayı desteklemesi, Şeyh Hamza Bali ve Şeyh Muhiddin Karamani’nin idamına fetva vermesi bu çerçevede değerlendirilmelidir.

Zahir ilimlerle uğraşan âlimlerin kamu düzenini korumak için “Biz batınını bilmeyiz, zahire göre hükmederiz.” diyerek bu tür hükümler vermesine tarihte zaman zaman rastlanılmaktadır. Ebüssuud Efendi de bir din âlimi olarak açık naslara göre hüküm vermiştir. Öte yandan Şeyh Hasan Zarifi Efendi’yle dostluğu, Şeyh Şaban Veli’nin müritlerin den Şeyh Muharrem Efendi ile yakın arkadaşlıkları, Halvetiye şeyhlerinden Nureddinzade’yi sadrazam huzurunda savunması onun tasavvuf ve tarikata tümüyle karşı olmadığının delili sayılabilir. Ebüssuud Efendi, tasavvuf kültürü almış, fakat bir tarikata girmemiştir. Gerçek şeyhlerle dost olmuş, fakat şeriata aykırılık ve kamu düzenini bozmak gibi bir durum söz konusu olduğunda şiddetle karşı çıkmıştır.

Şairlik Yönü

Ebüssuud Efendi, edebiyatı güçlü ve iyi bir sair idi. Ama şairliği, şeyhülislamlığının ve bilim adamlığının gölgesinde kalmıştır. O, edebî sanatları çok iyi kullanan bir kişi idi. Çok iyi Arapça bilir, Arapça konuşur ve yazardı. Onun en değerli şiiri, Arapça olarak yazmış olduğu ‚Kaside-i Mimiyye”sidir. Bu kaside birçok Arap Şair tarafından şerh edilmiş, Arap Edebiyatı’nın ölümsüz eserleri arasında yerini almıştır. Kanuni’nin ölümü üzerine yazdığı: Esavtü saikatin em nefhatü’s-sür Fel-arzu kad müliet min nakr-i nakur Esâbe minhe’l-vera dehyaü dâhiyetin Ve zâka minhe’l-beraya sa’katü’t-Tur

mısralarıyla başlayan Arapça mersiye (ağıt) da oldukça ünlüdür. Bu mersiyenin Türkçesi şöyledir: Yıldırım gürültüsü mü yoksa İsrafil’in suru mu? Ki böyle doldu kıyamet çığlıklarıyla yeryüzü. Bundan her yöne çok acıklı şeyler isabet etti. Bundan tüm insanlar Tur’daki yok olma olayını tattı.

Ebüssuud Efendi, kendisine yöneltilen sorulara Arapça, Farsça ve Türkçe beyitlerle cevap vermiştir. Bunun örnekleri vardır. Ebüssuud, güzellerin methi konusunda şiir söylemenin hükmü sorulduğunda şu beyiti gönderir: Terket hava-i şiiri ki sevday-ı nâmdır Sihr-i halal olursa, demem kim haramdır.

Döneminin şairlerinden Şemsi Paşa’nın gönderdiği 500 beyitlik manzum hikâyenin yanlışlarını göstererek hoş bir tezkere ile geri göndermesi, ilminin ve nezaketinin bileşkesidir. Ebüssuud’un; Gitti hengam-ı şebab elden dem-i vuslat gibi Geldi eyyam-ı meşib erdi şeb-i firkat gibi mısralarıyla başlayan, ihtiyarlıktan duyduğu üzüntüyü, ölüme doğru giden ince çizgiyi dile getiren uzun şiiri, onun hem edebî, hem de ilmî derecesini sergiler. Şu beyti, dünya-âhiret dengesini vurgular: Küşe-i vahdet idi kabrin azabı olmasa Hoş temâşâgâh idi mahşer hesabı olmasa

Şu dörtlüğü, günümüzde de hâlen geçerliliğini korumaktadır: Mahv olup gitmez murûr-ı dehr ile baki kalır Hame ile safha-i evrakda mezkur olan Hâb-ı gafletten uyan fehmet cihanın halini Ey zamane devlet ü ikbaline mağrur olan.

Oğlu Mehmet Çelebi’nin vefatı üzerine söylediği uzun mersiye (ağıt), Türkçe şiirlerindeki duygu yoğunluğuna örnek gösterilebilir. Aynca (Duaname) sinde yer alan ve yer yer manzum olarak devam eden dualar, onun edebî kişiliğini ortaya koymaktadır.

Vefatı

Ebüssuud Efendi; başta Kanuni Sultan Süleyman olmak üzere devlet idaresinde Sokullu Mehmet Paşa, ilim dünyasında Zenbilli Ali Efendi, İbni Kemal ve İmam Birgivi gibi alimlerin, edebiyatta Fuzuli, Baki gibi şairlerin, mimaride Mimar Sinan, tarihte Selanikli Mustafa, Gelibolulu Mustafa Ali ve Nişancı Mehmet, coğrafyada Pîri Reis, denizcilikte Barbaros ve Turgut Reis gibi ünlülerin yaşadığı dönemde Osmanlı Devleti’nin zirvede olduğu günlerde Şeyhülislam olarak 29 yıl hizmet vermiştir. 23 Ağustos 574 yılında 84 yaşında iken Şeyhülislam olarak İstanbul’da vefat etmiştir. Cenaze namazını Fatih Camii’nde Kadı Beydavi tefsirine haşiye yazan müfessirlerden Muhaşşi Sinan Efendi kıldırmıştır. Cenazesi, Eyyüp Camii civarında kendisinin inşa ettirdiği Sıbyan Mektebi’nin haziresine defnedilmiştir.

Ölüm haberi, İslâm dünyasında geniş yankı uyandırmış ve ilim erbabını üzüntüye gark etmiştir. Vefat haberi Haremeyn (Mekke ve Medine)’ye ulaşınca her iki mukaddes belde de gıyabına cenaze namazı (gaib namazı) kılınmış, mersiyeler yazılmıştır. Ebüssuud Efendi’nin öğrencilerinden ünlü divan şairi Baki de şumersiye (ağıt)’ı yazmıştır: Ser-i efazıl-ı âfak müfti-i âlem Sipihr-i fazl u kemal âfıtâb-ı câh ü celâl İmam-ı Saff-ı efazıl emir-i hayl-i kiram Emin-i din ü düvel hâce-i huceste hısal Ebu Hanife-i Sani Ebussuud ol kim Fezail içre olupdur efazıl âna ıyal.

Eserleri

Ebüssuud Efendi; başta tefsir olmak üzere hadis, fıkıh sahasında bir takım eserler yazmıştır. Günün meseleleri ve edebiyat sahasındaki çalışmaları da önemlidir. Eserlerini sırasıyla ele alalım; 1. İrşadü’l-Akli’s-Selim ilâ Mezaya’1-Kitabi’l-Kerim adlı tefsiri: Ebüssuud Efendi’nin adını ölümsüzleştirip, onu bilim dünyasına tanıtan bu tefsiridir. 2. Maakıdü’t-TarafFi-Evvel-i Sureti’l-FethMine’l-Keşşaf: Zemahşeri’nin Keşşaf adlı tefsirinin Fetih Süresi ite ilgili bölümünün haşiyesidir. 3. Furkan Sûresi Tefsiri 4. Mü’minun Süresi Tefsiri 5. Firavun’un İmânı Konusunda Risale 6. Feteva-yı Ebüssuud Efendi: Ebüssuud Efendi’den sonra onun fetvalarını bir araya getiren fetva külliyatıdır. 7. Maruzat: Çeşitli konularla İlgili Olarak Kanunî’nin emri ile tânzim edilmiş, kadıların uygulaması zorunlu olan fetva şeklindeki hükümleri ihtiva eden bir risaledir. Kitabı, konularına göre tasnif etmiştir. 8. Arazi-yi Haraciye ve Öşriyye Hakkında Fetvalar: Bu eser, kanunname tarzındadır. 9. Para ve Menkul Malların Vakfı Hakkında Risale: Eser Arapçadır. Taşınır malların ve paranın vakfedilmesi konusu ele alınmıştır. 10. Bid’atü’l-Kâdı li-İhtiyacihi Fi’l-Müstakbel ve’lMazi: Osmanlı kadılarının uyması gereken usul ve erkânı anlatan bir eserdir. 11. FetevaKâtiplerineTenbih: Fetvametni hazırlayacakların uyması gereken kuralları anlatır. 12. Hasat vakitleriyle vergi tahsil zamanlarını anlatan fetvalar: Hem Arapça’sı, hem de Türkçesi mevcuttur. 13. Seyyid Şerif Cürcani’nin Telvih adlı haşiyesine yazdığı Gamezatü’l Melih adlı taliki vardır. 14. Şevakıbü’l-Enzar: Ebu’l-Berekat en-Nesefi’nin “Menar’ül-Envar” adlı eserinin ilk kısımlarının Arapça şerhidir. 15. Hasmü’l-Hilaf Fi’l-Mesh ale’l-Hıfaf: Mest üzerine meshin hükmünü anlatan bir risaledir. 16. Risale fi-Vakfi’1-Arazi ve Ba’z-ı Ahkami’l-Vakf: Vakıflarla ilgili hükümleri ve arazi vakfının esaslarını anlatan önemli bir eserdir. 17. Risale fi-Tescili Evkaf: Nakit para vakıflarının tescil ile tamamlandığını anlatan bir kitaptır. 18. Öşür Hakkında Risale: Arazi vergi hukukunun esaslarını ortaya koyan eserdir. 19. Risale Fi-Vakf-ı Tavahin: Başkasına ait vakıf arazi üzerine kurulan değirmenlerin vakıf yapılıp yapılamayacağını anlatan bir risaledir. 20. Kaside-i Mimiyye: 90 beyitten oluşan Arapça bir kasidedir. Bunun üzerine birçok şerh yazılmıştır. 21. el-Kavaidü’l-Arabiyye: Arapçanın kaidelerini toplayan bir kitaptır. 22. Kanuni’ye Mersiye: Kanuni’nin ölümü üzerine yazdığı Türkçe mersiyedir. 23. Münşeat-ı Ebussud: Ebüssuud Efendi’nin düz yazıyla kaleme aldığı resmî yazdan ihtiva eder. 24. Talika ale’l-Hidaye: Hidaye isimli eserin “Kitabü’l-bey’ bölümüne yazdığı kısa bir talikidir. 25. Gulatü’l-Avam: Yanlış kullanılan bazı kelimelerin düzeltilmesi için Türkçe olarak yazılmış bir kitapçıktır. 26. Risale Fi-Beyani’l-Kaza ve’l-Kader: Kaza ve kader konusunu açıklayan akaide dair önemli bir eserdir. 27. Duaname-i Ebussuud: Değişik adlarla geçen bu kitap, duanın önemini anlatan bir mukaddime ve yedi bölümden oluşmaktadır. Bu eserde dualar, sade bir dille Türkçe’ye tercüme edilmiştir. 28. Risale li-ecli’t-Taun; Tıbba dair bir risaledir. 29. Kıssa-ı Harut ve Marut; Bakara Suresinde geçen Harut ve Marut isimli iki meleğin hikayesini anlatan bir risaledir. 30. Şiirleri: Özellikle Türkçe şiirleri, maalesef bir kitap haline getirilememiştir.

Hayratı

Ebüssuud Efendi, yetiştirdiği öğrencileri ve yazdığı eserleriyle ölümünden sonra da amel defteri kapanmayan bir âlim idi. O bunlarla yetinmeyip gelirinin, bir kısmı ile ailesinin geçimini sağlarken birçok hayır işlerine de girişmiştir. Eyüp Sultan’da kendi mezarının da yer aldığı geniş bir araziye sıbyan mektebi, zaviye ve sebilden oluşan bir külliye yaptırmıştır. Yine İstanbul’da Macuncu Odabaşı Mahallesi’nde kendi adıyla anılan bir çeşme ve bir de hamam inşa ettirmiştir. İskilip’te babası Şeyh Muhiddin Yavsi’nin türbesinin yanına cami, imaret ve mektep yaptırmıştır. Bu civardaki köprü de onun gönderdiği para ile inşa edilmiştir. Ayrıca Bağözü köyüne de bir mescid ve bir mektep yaptırmıştır. Kırım’ın Kefe şehrinde bir cami, İnebahtı’da bir mescit, Şehremini Ereğli mahallesinde bir sıbyan mektebi inşa ettirmiştir. Ebüssuud Efendi, ömrünü ilme ve devlet hizmetine adamış eşine az rastlanabilen ilim adamlarındandır. Çorum kökenli olması nedeniyle kendisiyle iftihar ediyoruz. Allah, gani gani rahmet eylesin.

ETHEM ERKOÇ:

1950 yılında Çorum’da doğdu. 1969’da Çorum İmam Hatip Oku-lu’nu ve Çorum Ataürk Lisesi’ni bitirdi. 1973’de Konya Yüksek İslam Ens-titüsü’nden, 1974’de Bursa İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nden mezun oldu. Kırklareli Atatürk Lisesi’nde Din Dersi öğretmenliği ile meslek hayatına başladı. Osmancık İmam Hatip Lisesi Meslek Dersleri öğretmenliğinden 1977 yılında Çorum İmam Hatip Lisesi Meslek Dersleri öğretmenliğine atandı. 1987 yılında Arapça dil eğitimi için kısa süreli olarak Mısır’a gitti. Okullardaki kültür etkinliklerinde eksikliği hissedilen tiyatro eserleri konusunda çalışmalar yaptı. 1999 yılında emekli oldu. Yapmış olduğu araştırma, inceleme ve tebliğleri yerel ve ulusal basında çeşitli dergi ve gazetelerde yayınlandı. Kitap çalışmalarının yanı sıra çeşitli dergi ve gaze-telerde makale ve inceleme yazıları devam etmektedir. Evli ve dört çocuk babası olup Arapça ve İngilizce bilmektedir.

Yayımlanmış Eserleri

• Çorum İli ve İlçeleri • Nikonya’dan Çorum’a(Roman) • Suheyb-i Rumi • Yusuf Bahri Efendi • Çorum Evliyaları (Ali İzzet Efendi’nin Tezkire-i Makamat adlı eserinden sadeleş-tirme) İlaveli 3. Basım • Elvan Çelebi • Arapça Kelime ve Cümle Yapısı • Zekat Rehberi (2. Basım) • Hayat Çizgisi (Tiyatro) • Gurbet Yuvası (Tiyatro) • İkinci Ömer (Tiyatro) • Selahattin Eyyubi (Tiyatro) • Yedi Sekiz Hasan Paşa (2. Basım) • Aşık Paşa ve Oğlu Elvan Çelebi • Mazlumoğlu Hacı Halil Ağa • Anadolu’da Bir Köy Odası Hatışoğlu Konağı • Sahabe Evliya Ulema Yurdu Çorum • Ebu Talib’in Müslümanlığı (Ahmet Feyzi’nin Feyzü’l-Vahib fi-Necat-i Ebi Talip adlı eserinden sadeleştirme) • Evliya Çelebi Seyahatnamesinde Çorum Yöresi • Necmi Şamlı • Çorum Fatihi Danişmend Ahmet Gazi (Tiyatro) •Piyeslerim • Taşralı yazar • İskilipli Atıf Hoca-Hayatı Düşünceleri ve İdamı • Çorum’da Sahabe Evliya Ulema Makamları • Çorumlu Şeyhülislamlar ve Alimler