6 Şubat 2023 gecesi saat 04.17 Kahramanmaraş merkezli 7,7, 7 Şubat 2023 günü saat 13.24 Elbistan merkezli 7.6 şiddetlerindeki depremlerde meydana gelen can kayıpları ve meydana gelen yıkımlar milletimizi derin bir hüzne ve gözyaşına boğmuştur. Kendim 12 Mart 1992 yılında 7,2 şiddetindeki Erzincan depremini yaşadığım için bu acıyı yüreğimde çok daha fazla hissettim. Yurt içi ve yurt dışındaki kamuoyunun değerlendirdiği gibi felaketin büyüklüğü dayanılacak gibi değildir. İlk saatlerden itibaren görsel ve yazılı basınımızın bölgeden yayınladıkları görüntüler, herkese ders ve ibret olacak niteliktedir. Ülkemizin taziye evine dönüştüğü bu süreçte milletimizin merhamette, paylaşmada ve kurtarma çalışmalarında tek vücut olması, özlediğimiz bir tabloyu hatırlatmıştır. Temennimiz depremzedelerin gözyaşları dininceye kadar bu tablonun devam etmesi ve herkesin elinden geleni yapmaya gayret etmesidir.

Deprem Bilinci

Hayatın akışını etkileyen felaketlerin öncesinde ve sonrasında millet olarak sorumluluklarımızın olduğu bir gerçektir. Tarih boyunca insanların, yaşadıkları coğrafyanın özelliğine göre deprem, maden göçükleri, sel, çığ ve heyelan gibi çeşitli doğal afetlere maruz kaldıkları bir gerçektir. Ne zaman olacağı kesin olarak bilinmeyen bu tür felaketlerden biri de yıkım, ölüm, korku ve şiddetiyle kıyameti hatırlatan depremdir. Bu sözcüğün Arapça karşılığı zelzele olup sözlükte; kelimedeki harflerin tekrarı, titreme ve iki el arasında tutulan eleğin çalkalanması anlamına gelmektedir. Terim olarak; “yer içindeki fay kırıkları üzerinde biriken enerjinin aniden boşalması sonucu meydana gelen yer değiştirme hareketinin yol açtığı, karmaşık, elastiki dalga hareketi” şeklinde tanımlanmıştır. İnsanımız deprem bilincine yabancı değildir. Çünkü son çeyrek yüz yılda Erzincan (12 Mart 1992), Marmara (17 Ağustos 1999), Düzce (12 Kasım 1999), Afyon Sultandağı (15.12. 2000), Osmaniye (25.06.2001), Bingöl merkez ( 01.05. 2003), Doğu Beyazıt (02.07.2004), Van/ Erciş (23.10.2011), ve 24 Ocak 2020 tarihinde Elazığ- Malatya depremleri yaşanmıştır. Buna rağmen kurumsal olarak deprem riski yüksek olan bölgelerde yeterli önlemlerin alınmadığı ve hazırlıkların yapılmadığı acı bir tecrübe olarak karşımıza çıkmıştır.

Allah evreni ve ona bağlı tamamlayıcı parçaları bir ölçüye göre yarattığını, göklerde ve yerde gerçekleşen hiçbir şeyin tesadüfe bağlı olmadığını (En’âm 6/59) açıklamıştır. Üstelik evren ve kanunları, insanların yaşama kalitesini iyileştirmeye uygun yaratılmıştır. Hatta duyuların ve bilimin algılama sınırları içinde olan gökyüzü, atmosfer, meteoroloji, yer bilimi gibi konularda araştırmalar yapılması teşvik edilmiştir. Canlıların, doğal afetlerden korunmaları için gidecekleri başka bir dünya olmadığına göre, herkes üzerinde yaşadığı coğrafyayı, felaketlere karşı korumak zorundadır. Bu nedenle kişi, doğal afetlerde can ve mal kaybını önlemek üzere; fizik, jeoloji, teknik, malzeme niteliği, proje ve laboratuvar gibi konularda çalışmalarını usulüne uygun yapmakla sorumludur. Ayrıca birey ve toplumu doğrudan etkileyen bu felaketlerin dinî, sosyal, kültürel, sosyolojik ve psikolojik özellikleri de bulunmaktadır. Çünkü deprem; bina, fabrika, yol, köprü ve iş yeri gibi sosyal hayatı sarmalayan her şeyi olumsuz etkilemektedir. Bu nedenle doğru tevekkül anlayışı ve bilincin alana yansımasıyla can ve mal kayıplarını asgari düzeye indirmek mümkündür.

Deprem ve Tevekkül İlişkisi

Tevekkül; insanın Allah’ın her şeye muktedir olduğuna inanarak, yapacağı işle ilgili adetten olan bütün maddi, manevi tedbirleri ve sebepleri yerine getirdikten sonra O’na güvenmesidir. Bazı İslam bilginleri tevekkülü; “işin zahiri sebeplerini yerine getirdikten sonra artık kalbini her şeye kadir olan Allah’a bağlamak (Fahrüdddin Razi), bütün cehd ve gayretini sarf ettikten sonra Allah’a güvenmek, kadere, kazaya razı olarak işin sonucunu Allah’a bırakmak (Elmalılı Hamdi Yazır), maksada erişmek için, lazım gelen maddi ve manevi sebeplerin hepsine yapıştıktan ve başka hiçbir şey kalmadıktan sonra Allah’a itimat etmek ve ötesini O’na bırakmak (Ahmed Hamdi Akseki) şeklinde tanımlamışlardır.

Sosyal hayatta tevekkülün deprem açısından neyi ifade ettiğini biraz daha irdelemek gerekirse tevekkül birey ve toplumun; depremin meydana getireceği her türlü olumsuzluklarla ilgili yapacağı çalışmaları şartlarına uygun olarak önceden yerine getirmesidir. Buna sosyal tevekkül de denebilir. Çağımızın insanlığa sunduğu imkânlar dikkate alındığında depreme ilişkin önlemlerin alınması, zorunlu ve hayati bir görevdir. Diğer bir ifade ile tevekkülün hedefi, bilimin verileri ile akıl ve tecrübeyi bir araya getirmektir. Konuyu biraz daha açmak gerekirse; bir yapı inşa edilirken birinci aşaması, yer seçimi, zemin etüdü, temel sistemi, bölgenin jeolojik yapısı ve fay hattıyla ilişkisi, proje detayı, çizimi ile kurallara uygun bir şekilde güvence altına alınmasıdır.

İkinci aşamadainşaatın sağlamlığı için kullanılacak malzemenin (demir, kalıp, çimento, çelik gibi) seçimi, kalitesi ve bunların ihtiyaç kadar kullanımının sağlanmasıdır. Üçüncü aşamada ise, yapılan çalışmaların teknik ve mesleki denetiminin yapılmasıdır. Böylece modern bilimin ön gördüğü çalışma sistemi ve gerekçeler, tevekkülün şartlarıyla örtüşmüş olacaktır. Aksi hâlde bilimin öngördüğü gerekçelerin kısmen veya tamamen ihmali, tevekkülün de aynı oranda ihmali demektir. Yasal ve ahlaki sorumluluk da bu noktadan itibaren başlamaktadır. Şüphesiz ki bilim ve tevekkülün ortak payda olarak gördüğü değerler, kamu otoritesinin yürürlüğe koyduğu kanun, tüzük, yönetmelik ve genelge gibi metinlerin uygulanmasını da kolaylaştıracaktır.

siz ki bilim ve tevekkülün ortak payda olarak gördüğü değerler, kamu otoritesinin yürürlüğe koyduğu kanun, tüzük, yönetmelik ve genelge gibi metinlerin uygulanmasını da kolaylaştıracaktır.

İnsanların Elleriyle Yaptıkları Hatalar Tevekkül Değildir

İnsanların çoğunluğu; olağanüstü bir olayla karşılaştıklarında olayın meydana getirdiği olumsuzluklarla ilgili olarak nefsini ve olayların kedisini ilgilendiren yönlerini sorgulamadan “Ne yapalım, Allah’ın emri böyle imiş, kaderimizde varmış yapılacak bir şey yok!” diyerek tevekküle sığınmaktadır. Oysaki karada ve denizde meydana gelen olumsuzluklarda, insanın da sorumluluk payı vardır: “İnsanların kendi işledikleri (kötülükler) sebebiyle karada ve denizde bozulma ortaya çıkmıştır.” (Rum 30/41) Allah evrende var ettiği her şeyi sağlam ve ahenk içinde yaratmıştır: “Sen dağları görürsün de onları hareketsiz sanırsın. Hâlbuki onlar bulutların geçişi gibi hareket ederler. Bunu, her şeyi sağlam ve yerli yerince yapan Allah yapmıştır.” (Neml 27/88.) Ayet, Allah’ın her şeyi sağlam, yerli yerince yarattığını vurgulamaktadır. Başka bir ayette de kozmolojik delillerin altı çizilerek hiçbir şeyin tesadüf olmadığını aksine her şeyin ilahi kanunlar ve belirlenen yörüngeler çerçevesinde hareket ettiğine işaret etmektedir. İnsan, bilim ve hikmetin gereği olarak bu yasaların doğru okuması hâlinde, tevekkül ve doğal afetler arasındaki ilişkiyi kolayca kavrayacaktır. Zira doğru ve yerinde yapılan bir tevekkülün, çalışma ve sosyal barışın tesisinde önemli bir yeri de vardır.

Sosyal hayatımızı kuşatan sanayi ve teknoloji sürecinde, hızlı bir değişim ve dönüşüm yaşanmaktadır. Nüfusun kırsal alanlardan şehir merkezlerine göç etmesiyle yeni konut ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Bu ihtiyaç sonucunda, sert dağ etekleri yerine zemini yumuşak ve sulu tarım arazileri iskâna açılarak çok katlı yapılar inşa edilmiş, fabrikalar kurulmuş, yollar açılmış ve ağaçlar kesilmiştir. Böylece doğal çevre kanunu ihlal edilerek deprem, trafik, gıda ve sağlık problemlerine ilişkin korunma önlemleri zaafa uğratılmıştır. Ne yazık ki insanın kendisi felaket kapılarını aralamıştır. Muhtemel bir deprem anında bu tür alanlardaki maddi hasar ve ölümlerin, sert ve sağlam zemin üzerine inşa edilen yapılardan daha fazla olacağı bir gerçektir. Alınacak önlemleri görmezlikten gelerek mazeretlere sığınmak çözüm değildir. Unutulmayalım ki hiçbir mazeret başarının yerini tutmaz.

Japonlar ve İş Disiplini

Japonya, Asya kıtasının doğusunda bulunan bir adalar ülkesi olup teknik ve ekonomik yönden dünyanın saygın devletlerinden birisidir. Davranışlarıyla oldukça sakin, saygılı ve sempatik olan bu toplumun özelliği; çalışma ahlakı, işlerini dürüst ve sağlam yapmak, israfa düşmeden üretimi arttırmaktır. Bu güzel hasletleriyle birlikte deprem riski en yüksek olan bir coğrafyada yaşamaya da uyum sağlamışlardır. Bölgelerindeki fay hatlarını dikkate alan bu eğitimli toplum, depreme dayanıklı yapılar ve projeler üretmişlerdir. Yaptıkları konut, fabrika, yol, köprü vs. eserleriyle en şiddetli sarsıntılarda bile çok az mal ve can kaybıyla kurtulmayı başarmışlardır. Geliştirdikleri teknoloji sayesinde deprem anında yerin hareketiyle uyumlu olarak yaylanan, ama dimdik ayakta duran binalar inşa etmişlerdir Kendilerini deprem anlarında bile çalışmalarına ara vermeyecek kadar güvenli hissetmektedirler. Mehmed Akif bu çalışkan halkın tevhid inancı hariç, iş ahlakının, İslâm’ın ruhu ve davranışlarıyla örtüştüğünü ifade etmiştir.

Adı konmamış olsa bile Japon halkının deprem ve doğal afetlere karşı aldıkları önlemler ve yaptıkları çalışmalar, İslam’ın ön gördüğü tevekkül ve tedbirden başka bir şey değildir. Çünkü diğer coğrafyalarda maddi hasar ve ölümlerle sonuçlanan deprem felaketi, Japonya’da doğal bir olay hâlini almıştır. Sorumluluk duygusu ve sağlam iş yapma anlayışı halkın ortak inancı hâline gelmiştir. Hatırlanacağı üzere birkaç yıl önce Japonya’da bir belediye başkanı ve binalardan sorumlu bir yönetici, ruhsat verdiği binanın depremde yıkılıp ölüme sebep olması üzerine onurunu kurtarmak için harakiri yaparak sorumluluk bilincini, yaşama hakkıyla ödemiştir. Aynı görevi yapan bir Müslüman yöneticiden intiharı istenmez ama işini dürüst ve sağlam yapmasını beklemek herkesin hakkıdır. Diğer bir ifade ile yanlışa imza attığı için göre vinden istifa ederek toplumdan özür dilemesi bile bir erdemlik sayılacaktır.

Ülkemizde depremlerin enkazı üzerinde yapılan incelmelerde; yer seçimi, proje hatası, denetim eksikliği, kalitesiz ve eksik malzeme kullanımı gibi birçok kusur ve ihmal tespit edilmiştir. Farklı kişiler tarafından yapılan ve yan yana bulunan iki yapıdan biri sağlam ve ayakta iken diğeri yerle bir olmuştur.

Gözlerine maddi menfaat bürünenlerin bu çürük binaları, nice masum insanlara tabut ve mezar olmuştur. Ne hazindir ki işin kalitesine yoğunlaşmak yerine menfaat ve nüfuzu kötüye kullanma hırsı yönetimleri, kanunları ve yönetmelikleri de devre dışı bırakmıştır. Deprem sonrasında sorumlular hakkında davalar açılmış olsa bile bu saatten sonra yaşanan acılara ve gözyaşlarına çare olmayacaktır. Kaldı ki uzmanların ifadesine göre deprem sonrasında yapılan harcamalar, baştan harcanıp tedbir alınsaydı hem daha ekonomik olacaktı hem bu kadar can kaybı yaşanmayacaktı.

menfaat bürünenlerin bu çürük binaları, nice masum insanlara tabut ve mezar olmuştur. Ne hazindir ki işin kalitesine yoğunlaşmak yerine menfaat ve nüfuzu kötüye kullanma hırsı yönetimleri, kanunları ve yönetmelikleri de devre dışı bırakmıştır. Deprem sonrasında sorumlular hakkında davalar açılmış olsa bile bu saatten sonra yaşanan acılara ve gözyaşlarına çare olmayacaktır. Kaldı ki uzmanların ifadesine göre deprem sonrasında yapılan harcamalar, baştan harcanıp tedbir alınsaydı hem daha ekonomik olacaktı hem bu kadar can kaybı yaşanmayacaktı.

Not: 6-7 Şubat 2023 depremleri başta olmak üzere gelip geçmiş doğal afetlerde vefat eden bütün kardeşlerimize Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifa yakınlarına da sabır ve metanet diliyorum.