Mevlid Nedir?
Günümüzde anladığımız manasıyla hususi günlerde bir takım törenlerde; evlilik gibi, sünnet gibi, hacı uğurlama ve karşılama gibi, asker uğurlama ve karşılama gibi ve yahut toplumsal bir hâdisenin vuku bulduğu veya toplumsal bir afetin defedildiği zamanlarda, insanların bir araya gelerek Cenab-ı Hakk’a şükür ve Efendimiz’i (SAV) bir mecliste anmak üzere oturarak Kur’an’ı Kerim, sohbet ve Süleyman Çelebi başta olmak üzere daha önceden yazılmış olan mevlidlerden bölümler okumak suretiyle cenabı hakka şükürlerini ve niyazlarını ifade ettikleri bir geleneğimizdir.
Mevlid in tarihçesi nedir?
On beşinci yüzyılda Süleyman Çelebi’nin Vesiletü’n Necat ismi ile yazmış olduğu ve yazılış hikâyesini çoğumuzun sıklıkla işittiği ve bildiği, hulasa; Bakara Suresinin son ayetlerinde “lâ nuferriku beyne ehadin min rusulih” âyetindeki manayı verirken vaiz efendinin, peygamberler arasında bir farkın olmadığı beyanı üzerine, Süleyman Çelebi bunu dert edinmiş ve Efendimizin Hâtemü’l Enbiya olduğunu, son peygamber olduğunu, nübüvvetinin bütün hususiyetlerini ortaya çıkarmak için yazmış olduğu bir mesnevidir.
Süleyman çelebi’nin Vesiletün Necat isimli bu eseri 16 kısımdan ve 770 beyitten oluşmaktadır. Günümüze kadar intikal ettiği şekliyle üzerinde pek çok akademik çalışmalar da yapılmış olan mevlid birtakım güfte tahrifatları, güfte eklemeleri veya vezin tahribatlarına uğramış olmakla beraber, ekseriyeti doğru bir şekilde günümüze kadar intikal etmiştir.
Mevlid nasıl bir metindir?
Ana başlıklar olarak düşünecek olursak Mevlid’in her bir bölümüne bahir denir veya bahis ve yahutta fasıl denir. Her biri bir temadan bahsediyor. Mesela “Tevhid” bahri Cenab-ı Hakk’a münacat’ı ve Hakk’ın birliğini, Vahdaniyetini, Vahdetini ifade eden bahirdir.
Nur Bahri, İlk peygamber Adem (AS) dan son Peygambere Nûrun intikali hadisesinden bahseder.
Peygamber Efendimizin doğum anını ve doğum anında meydana gelen bir takım hususi olayları anlatan bölümüne biz “Viladet” adını vermiştir. Zaten mevlid demesinin sebebi de Süleyman Çelebi bu ismi verirken Efendimizin doğumuna ithafen bunu yazmış olduğundandır. Doğum yeri veya doğum anlamına gelmektedir.
Merhaba Bahri Efendimiz dünyayı teşrif ettiğinde mevcudatın kendisini karşılama sahnesini yansıtır.
Bir diğer bahir “Miraç” bahri, Peygamber Efendimizin miraca sülük ettiğinde oradaki yaşadığı olağanüstü hâlleri ve bizzat Cebrail (as) ile yaşamış olduğu hadiseleri hadislerden mülhem mesnevi haline dönüştürmüştür.
Mevlid’in çok okunan bölümlerinden bir tanesi de dua bölümüdür. Bu da mevlidin sonunda yer alır.
Mevlidin içerisinde Süleyman Çelebi’nin yazıp yazmadığına dair birtakım ihtilaflar bulunsa da birde “vefatınnebi” ya da rihlet mânâsına gelen “Vefat” bahri bulunmaktadır. Bu bilgiler mevlid’in teknik olarak bölümlerini anlatan bilgiler olarak kayda geçirilebilir.
Mevlid’in musiki hayatımıza ne gibi katkıları vardır?
Bilinmelidir ki bir merasim olarak, toplumsal bir hadise olarak mevlid; Sosyolojik bir olgudur. Müslüman topluluklarının dinlerini, kimliklerini, geleneklerini ve yaşadıkları ortamda nesillerini muhafaza etmek için ve geleneklerini, kültürlerini, edebiyat ve musiki ile birlikte gelecek kuşaklara aktarmak üzere uyguladıkları bir merasim şeklidir. Bu bizim hayatımızda insanların bir araya gelerek meclislerinde Kur’an ı Kerim okunmasını, peygamberin hayatından suretinden, siretinden ve güzel ahlakından, Peygamberin peygamberlik yaptığı dönem içerisindeki, Cenabı Hak ile olan vahye dayalı münasebetlerinden, Cenabı Hakk’a olan yakınlığından ve oradan aldıklarını, insanlığa bir nur, bir hikmet, bir yaşantı biçimi ve hayat tarzı olarak sunmasındaki tavırlarını ifade etmesi bakımından kıymetlidir. Örneklik teşkil eder. Kur’an tabiri ile ‘Üsve-i Hasene’ anlamına gelir
Mevlid ne zaman makamlı okunur hale gelmiştir ve bahirler ne zaman bu günkü icra edilen makamlarla okunmaya başlamıştır?
Mevlidin ithaf edildiği Rebiül’evvel ayı, on ikinci gününde –ki Efendimiz’in doğum günü- ilk kez Fatımiler de 975 yılından itibaren resmen okunmaya başladı. Sonra Eyyubilere geldiğimizde, Muzafferüddin Kökbörü 1233 ten itibaren mevlid kutlamalarına başladı ve Memlüklere geldiğimizde Mısırda ve Kuzey Afrikada, Endülüs’te Efendimizin doğumunu kutlamak maksadıyla yine resmi merasimler halinde mevlid okutuldu. İyi hafızlarla iyi okuyucularla.
Osmanlılara geldiğimizde ise III. Murat dönemine özellikle dikkat çekmemiz lazım. Sultanahmet Cami’inde Mevlid’in yazılışından 179 yıl sonra Mevlid bir merasim olarak, birkaç güne yayılarak ve ikramlarda bulunularak okutulmuştur. II Bâyezid döneminde Kocamustafapaşa dergâhında okutulmaya başlanıyor. Sonra dergah ve tekkelerde bu âdet haline geliyor.
Burada vurgulamamız gereken şey demek ki; Devletin ve devlet yöneticilerinin bu tür geleneklerin yaşatılmasında attığı temeller çok önemli
III. Murat ile 10 şubat 1588i gösteriyor tarihler; 12 rebiülevvel ayında minarelerden kandil yakılması, salaların okunması salavatların okunması, tesbihat ve tehlil’lerin minareden okunması, bir ferman ve resmiyet ile okuyuculara emir iradı ediliyor, resmi olarak bildiriliyor ve bu tarihten sonra tüm kandillerde halk ve devlet beraber Mevlid Merasimleri kutlamaya başlıyor.
Osmanlı coğrafyasında ve Kutsal Mekanlarda Mevlid resmi törenler halinde ne zaman kutlanmaya başladı?
1839 da Mekke de resmi mevlid törenleri başlıyor. sonra da Medine de kutlanmaya başlıyor
1910 yılında Mevlid resmi bayram oldu, 1923 te ise kaldırıldı. Bu tarihi bilgiyi de mevlid in tarihçesine kayıt olarak düşmeliyiz..
Mevlid 1409 yılında yazıldı ve yazılışından 179 yıl sonra bir resmi merasim olarak ilk kez III. Murat döneminde (1588) bir merasim olarak camide okutuldu. Süleyman Çelebi’de 1422 vefatı ve Bursa çekirge de ebedi istirahatgahındadır. Allah kendisine gani gani rahmet eylesin. Zira bize büyük bir miras bırakmıştır.
Yüzyıllardır İslam ümmeti özellikle Balkan Coğrafyası onunla Efendimizi tanımış, Efendimizle irtibat kurmayı, onun yazmış olduğu bu mesnevi ile gerçekleştirmiştir.
Mevlid genellikle hangi günlerde okunur?
Doğum, vefat, evlilik, sünnet, adak, hac gidiş dönüşleri, asker uğurlama, karşılama, zafer kutlama veya bir belanın def edilmesinden sonra bir afetten sonra mevlid merasimleri tertib edilirdi. Katılanlara yemek, hurma, akide şekeri, okuyanlara ise farklı şekillerde kıyafet altın gümüş zinet şeklinde hediyeler ikram edilirdi ve bugüne ait sadakalar ve yardımlar düzenlenirdi, yapılırdı.
Mevlid de hangi bölümleri yer alır?
Geleneksel bir mevlit icrasında hangi mutat bölümler vardır?
Birincisi Kur’an ı Kerim okuyanın adına aşırhan denir. Ikincisi mevlit bahirlerinin başında besteli tevşih anlamında isimlendirilen ilahiler okunur. Tevşih süslemek demektir. Ya da bir sonraki bahri okuyacak olan hafıza yol göstermek makamın seyrini hatırlatmak manasında okunur. Bu manada da tevşihin adı süslemedir. Buna da tevşih-han grubu denir. En az beş kişiden yedi kişiden dokuz kişiden oluşur. Mevlid okuyan kimseye de Mevlid-han denir ve nihayet küçük bir sohbetle duaya bağlanır. Bu dua yapan kişiye de dua-han denir.
Mevlid Bahirlerini hangi makamlardaokumak adet haline gelmiştir?
“Tevhid Bahri” bir başka ismiyle “Bahri” çarİLAHİ AŞKIN SESİ gâh, saba, dügâh, bestenigar şevki-i tarab ve hüseyn’i gibi makamlarda okunur.
“Nur Bahri”, hicaz ve şehnaz makamında
“Viladet Bahri” rast ve nişaburek, rehavi makamında,
Merhaba Bahri” uşşak beyati gerdaniye neva makamında
“Miraç Bahri” yani İsra’yı anlatan bölüm segah hüzzam müstear makamında
“dua münacat” hüseyin’i muhayyer tahirmakamlarında
“Vefat” ise hicaz ve neva makamlarında okuna gelmiştir.
Bugün bu bölümlerden fasıllar dan ve makamlardan pek azı maalesef mevlid merasimlerinde uygulanmaktadır. Hatta güfteleri de çok tenkis edildiği için mevlid çok kısa sürmektedir. Mevlid’de o lezzeti maalesef tatma imkanı kalmamıştır
Sadece Süleyman çelebi’nin mi mevlidi vardır. Yoksa başka milletlerde ve dillerde demevlidler yazılmış mıdır?
Farklı dillerde mevlidler yazılmıştır. Özellikle Süleyman Çelebi’nin mevlidini örnek alarak yazılmış olan Arapça, Arnavutça, Boşnakça, Rumca, Çerkezce, Romanca, Bosna Hersek’ce, Kürtçe altmış üç tane dilde yazılmış mevlid tespit edilmiştir.
Vesiletü’n Necad dan sonra en çok okunan mevlidi ise Şemseddin Sivâsi nin Sivasi Mevlididir (v.1597)
Besteli mevlidlerden de kısaca bahsedelim, Mevlid on beşinci yüzyılda yazıldı. On yedinci yüzyılda Bursalı Sekban adıyla bir zat besteli nüshaları yazdı ve buradan mevlid besteli olarak da okundu. Ancak besteli okunan şekli fazla revaç görmedi.
Sadettin Kaynak’ın Kemal Batanay bestesiyle okuduğu mevlid de vardır. Kemal Batanay bestelemiştir mevlidi. Ancak bu da toplumda çok revaç görmemiştir. Çünkü beste sınırlandıran bir şeydir. Oysa hafızın gür sadası ile mevlitin bazı bahirleri oldukça coşkun anlar yaşatır dinleyicilere. Bugün dünyada özellikle Romanya da Dobruca Köstence’de tatarlar, Süleyman Çelebi, mevlidini hala topluca ve besteli gibi bir usulle okurlar. Balkan coğrafyasında mevlid önemli bir dini merasim faktörü olarak yer almaktadır.
Mevlidhanlar nasıl yetişir özellikleri nelerdir ve en yakın tarihten bize isimlerini hatırlatacağınız Mevlidhanlar kimlerdir?
Bizim Taş plaklardan en çok dinlediğimiz Hafız Sami dir. Ama bunun dışında hatıratlarda yer alan bilgilere dayanarak bunu söylemek isterim. Hasan Rıza Efendi gibi Hafız Burhan gibi, Hafız Osman gibi, Mevlidhan Mehmet Efendi gibi, Lâ Mekânî Mustafa Efendi gibi, Hüseyin Tolon gibi, son yüzyılda Mecit Sesigür, Hafız Fahri ,Ali Üsküdari, Esat Geredeli, Hafız Kemal, Saadettin Kaynak ve çok yakında kaybettiğimiz Hafız Kani Karaca, Tahir Karagöz, Halil Can, Rahmetli Bekir Sıtkı Sezgin, Münir Nurettin, Durakçı Kemal, Dursun Çakmak, Sebilci Hüseyin, İbrahim Çanakkaleli, Aziz Bahriyeli, Fevzi Mısır, Zeki Altun, Emin Işık ve bugün hala hayatta olan Allah selamet versin Amir Ateş Hoca ve İlhan Tok’u da bu okuyucular içerisinde sayabiliriz.
Mevlid okumak bir sanat icrasımıdır?
İbadet anlayışı ile yapılması gereken bir iş midir?
Yoksa bir şarkı türkü yada musikimizin diğer formlarından herhangi birisi gibi mi değerlendirilmelidir?
Böyle bir soruya şunu ifade ederek başlamakta fayda var. Bir kere mevlid dini musikinin Emprovize denilen ya da doğaçlama ya da irticalen denilen, okuyuş tarzlarından en büyük formudur. Form dan kastımız şudur; Mesela Kur’an’ı Kerim tilaveti bir serbest icra tarzıdır. Gazel serbest bir icra tarzıdır. Enstrümanların tek tek yaptıkları taksimleri birer serbest doğaçlama irticali icralardır. Bu manada bakıldığı zaman mevlid de İrticalen okunan doğaçlama melodilerin arka arkaya dizildiği, sadece okuyucunun inisiyatifine ve daha önceden kendisinde biriktirmiş olduğu musiki birikimine, melodi dağarcığına ve edebi alt yapısına istinaden ortaya çıkan icra sonucudur.
Durum böyle olunca mevlid’in sadece dinlenilerek elde edilecek bir icra tarzı olmadığının hususu ile belirtmek gerekir. Çünkü mevlid diğer musiki formları gibi meşk ile öğrenilir. Meşk ise bir hocadan birebir öğrenilecek olan formun alt yapısıyla ve detayları ile okuyuş icra tarzı ve tavırları ile birlikte elde edilmesi demektir.
Mevlid okumak için şu hususlara dikkat edilmelidir. Bir kere musiki vukufiyeti olmalıdır. Zira içerisinde geçilecek olan makam seyirleri gayri mütenasip olmamalıdır. İkincisi; Aruz ve şiir vukufiyeti gerektirir. Zira mevlid aruz vezninin bir kalıbıyla yazılmıştır ve bu kalıp serbest okuyuş ve irticali doğaçlama okuyuş esnasında bozulmaması gerekir.
Son zamanlarda mevlid ve ilgili olumsuz mülahazalar maalesef merasim tertip etme adetini zayıflatmış ve okuyanların kalitesinin sayısını da azaltmıştır. Özellikle iyi mevlid okuyan hocalarımızın yavaş yavaş aramızdan göçmesi sebebiyle de maalesef yeni neslimiz mevlid icrasını yalnızca duyduğu şekilde okunabilir bir adet olarak görmektedir.
Bunu çok tehlikeli bulduğumu ifade etmek isterim. Zira her sesi güzel olan ya da volümü yüksek olan bir okuyucu mevlid icracısı olamaz. Bu iki alt yapıyı yani musiki altyapısını ve aruz altyapısını mutlaka halletmiş olması gerekir.
Süleyman Çelebi bu yüzyılda bize ne anlatıyor?
Mevlid ile altıyüz yıllık bir gelenek oluşmuş ve bu gelenek bizi toplumsal bağlarımızı, manevi bağlarımızı birleştirmede önemli bir fonksiyon icra etmiş sosyolojik olarak bizleri dini duygularımızla toplum içerisinde serbest süreçlerde küçükten büyüğe yediden yetmişe herkesi bir araya getirip huşu içerisinde bir arada tutmayı başarmış bir edebi metindir. Ama aynı zamanda bir müzikaldir.
Balkanlarda ve Anadolu nun İslamlaşmasında mevlidin etkisi çok büyüktür. Hem diğer folklorik yapıların yanında, konuşmamın başında saymış olduğum merasimlerde mevlid okunması ve her bir mevlid merasiminin bir nasihat bölümünün bir dua bölümünün ve bir Kur’an bölümünün ayrıca bir besteli eserleri bölümün olması topluca kocaman bir merasimi gerektirmektedir.
Bu merasimlerin bugün olmamasının, bunların yaygınlaşmamasının ve özellikle yeni okuyucularımızın bu altyapıları alarak özellikle İstanbul tarz ve tavrına uygun olarak mevlid icra edememelerinin başlıca sebeplerinden bir tanesi, Devlet ve idarecilerin mevlid merasimlerini daha önceki yüzyıllarda olduğu gibi bir devlet töreni haline getirememesi olarak görüyorum.
Çünkü mevlid merasimlerinin devlet töreni haline getirilmesi Halkla Devlet erkânını aynı duygular içerisinde ve aynı atmosfer içerisinde bulundurmayı, buluşturmayı gerektirir. Bu da İstanbul’da selâtin camiin’de yapılan bir merasim, Anadolu’nun pek çok camii’ne ve pek çok varlıklı ailenin bu geleneğin yaşamasında ortaya koyacakları tavra çok örneklik teşkil etmektedir. Bu bakımdan bunu çok önemsiyorum.
Mevlid icrası bu gün ne durumdadır?
Bunu şu şekilde açıklayabiliriz. Bendeniz bir mevlid’han etiketi ile ortaya çıkmış bir kişi değilim. Ancak; Türkiye’de daha kaç kişi var bilemiyorum. Doksanlı yıllardan itibaren, zaten aileden gelen ve yerel olarak cemiyetlerde okumuş olduğum, Mevlid ve Kur’an’ı Kerim okuyuşlarının dışında, Hâfız İlhan Tok’un mevlid okurken nelere dikkat edilmesi gerektiği hususundaki tembihleri, yol göstericiliği ve kılavuzluğu ile mevlid’i vicahen kendisinden yol göstericilik manasında geçtiğimi söyleyebilirim.
Bunun ardından; Özellikle Hafız Kemalin taş plak kayıtlarındaki mevlid icralarını dinlemek suretiyle oralardaki makam seyirlerini alarak onu kendimde uygulamasına çalışmış bir kişi olarak şu noktaya gelmiş durumdaydım. Evet, mevlid sesi güzel olan insanların merak salıp emek verip çalışıp öğrenip okuyabilecekleri bir formdur, bir müzikaldir bir manevi iklimi getiren müzik formudur. Ancak bunun mutlaka bir hoca talebe münasebebiyle ru-be-ru meşk edilerek öğrenilmesi gerektiğini fark ettim. Bunun üzerine, kendisinin de hocalarından bizzat mevlid meşk ederek büyük mevlid’han olarak tanıdığımız Hafız Amir Ateş Hocama başvurdum ve kendisiyle uzun bir mevlid müşarekesi çalışması meydana geldi ve kendisinden mevlid meşkini yeni baştan başlayıp sonuna kadar makamsal tertibi ile beraber ve güfte tertibi ile beraber bitirme şansına nail oldum. Dolayısıyla bu anlamda Türkiye’de meşk silsilesinin devam ettiği kişilerden birisi sayılabilirim.
Hocamla mevlid’i birebir meşk ederken şu şekilde, bir yol izledi Hocam.
Birincisi; Okunacak olan her bahrin, okunan bütün beyitlerini atlamaksızın ezberden, vezin ikalarına dikkat etmek suretiyle okunmasını temin etti. Bunu ezberledikten sonra her bahrin kendine ait usul olmuş, alışılagelmiş makamlarını bu beyitler üzerine tatbik etmeye başladık. Bu şekilde mevlidi başından sonuna kadar farklı makamları birbirine eklemek suretiyle ve geriye tekrar aynı makama dönmek suretiyle mevlid icrasındaki meşkimi Amir Ateş yanında tamamladım.
Bunun bir nişanesi olarak da Süleymaniye cami’inde aynı yıllarda yapılan bir mevlid merasiminde bir bahri birlikte lûtfedip okumayı teklif ettiler. Bu aynı zamanda benim mevlitteki icazet merasimim sayılmıştır. Süleymaniye camisi’ndeki canlı yayınlanan bir mevlid merasiminde viladet bahrine Hocam girdi, sonra bana işaret etti, devam ettim. Başka bir makamda bırakarak sonra ben belli bir makamları seyr ederek belli bir noktaya getirdim hocam devam etti ve bu şekilde bunun adına da eskiler, karabatak yada münavebeli mevlit okuma şekli derlermiş. Bu şekilde bunu gerçekleştirmiş olduk.
Şimdi bugün mevlid okumaya hevesli olan, sesi yatkın olan arkadaşlarıma benim tavsiyem şudur. Kendimden de örnek vererek ve bahisle; Mutlaka bir hocanın karşısına geçip mevlid’i bir edebi form olarak, mesnevi olarak, şiir olarak ve vezinlerini yerine oturtarak okumaları gerekir. İkinci aşamada musiki dağarcığında biriktirmiş olduğu makam, melodi ve seyirleri bunun üzerine usulen uygulana gelmiş olan makamları, bu güfteler üzerine giydirmek suretiyle ortaya güzel bir icra çıkacaktır.
Belirtmeliyim ki, bu meşkimden sonra benim zihnimde çok yer etmiş olan birkaç husus daha paylaşmak isterim. Onlar da şunlardır. Birebir mevlidi meşk ettikten sonra, özellikle, bir bahri, bir hocamızın örnek okuyuşunu birebir taklit etmek suretiyle, nerelerde hangi makamları işlemiş ise onları birebir ezberlemek suretiyle kendi okuyuşlarımda bunları taklit ederek, daha sonra da kendi bildiğim melodik yapıları hocalarımızın icra etmiş oldukları ve benim kendilerinden ezberlemiş olduğum melodik yapı ile birleştirmek suretiyle melodi zenginliğinin ortaya çıktığını fark ettim.
Bu dinlediğim ve bahir ezberlediğim hocalarımızın başında da merhum Bekir Sıtkı Sezgin Hoca gelmektedir. Onun okumuş olduğu mevlid bahirlerini moto-mot ezberleyip onu kendime mal ederek önce biraz taklit arkasından da o melodileri başka güftelere giydirmek suretiyle ortaya yeni bir icra tarzı çıkmıştır.
Mevlidin lüzumuna dair birkaç şeyi vurgulamak isterim.
Alvarlı Efe hazretleri der ki;
Hürmet eden rahmet bulur,
Mevlidine Muhammed’in.
Rahmeti hak nâzil olur,
Mevlidine Muhammed’in.
Diler isen şefâati,
İki cihanda devleti,
Daima eyle rağbeti,
Mevlidine Muhammed’in.
Lütfi bu gafletten uyan,
Merhameti Hakka dayan,
Ol Rahmet-i Hakka şayan,
Mevlidine Muhammed’in.
Yine Hasanı Basri hazretleri şöyle der, “Uhud dağı” kadar altınım olsun. Ben onu Peygamberimizin mevlid ini kutlamak için sarf etmek isterim.
Cüneyd-i Bağdadi ise şöyle der, mevlid’de hazır bulunan, onun kadrini kıymetini bilen kişi muhakkak ki büyük bir güvence kazanmıştır.
Bu bahsi Fahrettin Râzı ile ve Suyuti ile kapatalım. “Herhangi bir şahıs, bir tuz buğday veya yenilecek şeyler cinsinden bir şeyler üzerinde mevlid okursa mutlaka o şeyler de bereketler zuhur eder.”
Ben yıllardır mevlid merasimlerinde ortaya tuz, şeker, su gibi şeyler konulduğunu fark ederdim. Bunun kaynağının sonradan Fahreddin Razi’nin bu izahına istinaden yapıldığını öğrenmiş oldum.
Suyuti ise ‘hangi evde mevlid okunur ise o evi ve mahalle’yi Melekler sarar.
Bizim buradaki kastımız elbette, sadece mevlid’i bir totem haline getirmek değil. Evet, bu önemli bir mesnevidir, önemli bir müzikaldir. Ama bunun bir de manevi tarafı ve bizim inancımızla bütünleştirdiğimiz tarafı vardır. Topluca salavat getirildiği zaman yani daha doğrusu hadis gereği topluca Efendimizin isminin bir yerlerde anılması tek başına da öyle ama topluca anıldığı zaman Allah’ın Rahmetinin o diyarı sardığını, o beldeyi o haneyi sardığını ve oradakilere mağfiret niyazına vesile olduğunu hadisten öğreniyoruz.
Dolayısıyla, mevlid okuyup birlikte salâvat getirmenin de bu bereketi o haneye o beldeye, o mahalleye o camiye getirdiğine bendenizde şahsen inanıyorum. Bu aynı zamanda Peygamber Efendimizin ismini gençlerimize ve toplumumuza yeniden hatırlatmayı bize ifade ediyor ki bunun toplumsal olarak da benimsemeliyiz.
Cumhurbaşkanlığının ve unesco’nun bu yılı “Süleyman Çelebi ve Vesiletün Necat Yılı” ilan etmesi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bugün mevlid için Cumhurbaşkanlığının da Süleyman Çelebi ve mevlid yılı ilan etmesi hasebiyle. yeniden bir güncelleme yapılması gerektiğine inanıyorum. O da şudur, evet, insanların bundan iki yüz yıl önceki mevlid merasimlerinde yer aldıkları gibi üç saat dört saat, hatta iki namaz arası, hatta üç gün, bazı devlet törenlerinde mevlidhanların okuyarak cemaatin dinlediğini tarihten biz biliyoruz, ama bunun bugün ilerleyen hızlı zaman içerisinde gerçekleşemeyeceğinin farkındayız.
Ancak en azından şu mümkün. Biz mevlid’e hem mevlid okuyucuların yetişmesi bakımından, hem de Mevlid’in bizim geleneksel toplum yapımız üzerindeki olumlu etkisi göz önüne alınarak, bunun önemi idrak edilerek, mevlid konusunda yeniden bir uyanışa vesile olur diye düşünüyorum; Süleyman Çelebi ve vesiletül’necat yılı ilan edilmesinin. Zira mevlid tarihimizde bu vazifeyi çok güzel bir şekilde icra etmiş, bizim toplumsal mayamızın temeli olmuştur.
Bunların yaygınlaştırılması varlıklı ailelerin mevlid vakfiyesi yapması icap ettiğini düşünüyorum. Her yıl belirli günlerde mevlit okunması için tıpkı Miraciye’de olduğu gibi tıpkı Regaibiye’de olduğu gibi bu eserlerin okunmasına dair bir varlık ortaya koyup bunu vakfetmeleri ve kıyamete kadar bunun okunmasını temin etmeleri çok kadir-şinaslık olur.
Şunu iyi bilmeliyiz. Toplumların yaşayışında elbette zengin ve fakir diye iki tane kavram var. Bu zenginlik helâlinden kazanılmış varlık sahibi olan insanların toplumda şu gibi sorumlulukları var. Elbette zekâtlarını veriyorlar, elbette fakirlere yardım ediyorlardır. Ancak bu kültür yaşadığı takdirde onların zenginliği başka bir anlam kazanacağından dolayı varlıklarından bir kısmınıda bu tür kültürel dokuların bir sonraki nesillere aktarılması konusunda mutlaka kendilerini gönüllü vazifeli saymalılar ki bu gelenekler sürsün, devam etsin.
Bizim ibadet hayatımızda pek çok güzellik maalesef noksanlaşmıştır. Özellikle camilerdeki kadro tenkislerinden ötürü ‘cumhur müezzinliği’ ile yapılacak olan bazı cami içi musiki uygulamaları, “salâten, tüncina” gibi mesela veyahut “temcid” gibi veyahut da “bayram selası” gibi veyahut da bir takım “Ramazaniyeler” gibi bunlar maalesef unutulmuştur.
Son yıllarda özellikle 2010 dan bugüne kadar gayret ettiğimiz ve “enderun teravihi” ile yeniden yeşertmeye çalıştığımız “temcidi” yeniden minarelerinden ve televizyonlarda okumaya başladığımız günden itibaren hamdolsun, bu yıla geldiğimizde hem teravihlere olan rağbetin arttığını hem de bu vesile ile iki yüz yıllık geriye doğru hatta Itri den bu tarafa geldiğini farz edersek, üç yüz yıllık, üç yüz elli yıllık bir maziyi bugüne taşıdığımızı düşündükçe bahtiyarlığımın seviyesi bir kat daha artıyor.
Mevlid için de mutlaka bu tür yolların, vakıfların mevlid vakfı’nın mesela Türkiyede hiç yok, olmasını arzu ederim. Bir mevlid külliyesi’nin. Olmasını çok arzu ederim. Zira bizim geçmişe doğru baktığımız zaman Ali Rıza Sağman’ın Mevlid, Hafız Sami Mevlid, Mevlid nasıl okunur? Gibi iki risalesinden başka mevlid in okunuş tarzları, tavırları onu mesnevi olarak inceleyen geçmişe yönelik kitaplarımız maalesef yoktur.
Bugün birtakım akademik çalışmaları yapılmıştır. Bunlar daha çok mevlid şerhine yöneliktir Evet biz mevlidin içerisindeki Osmanlıca, Farsça, Arapça kelimelerin, tamamlamaların, terkiplerin ne anlama geldiğini bilsek çok iyi olmaz mı? Gerçekten çok iyi olur. Ancak bunu yaparken şundan içtinab etmemeliyiz, kaçınmamalıyız. O da şudur; mevlidin orijinal lafızları ile hala güzel sesli hafızlar tarafından musiki meşk etmiş ve şiir meşk etmiş, yani edebiyat öğrenmiş hafızlarımız tarafından güzel icralarının toplum içerisinde sürdürülmesi için gereken gayretin verilmesine mani olmamalıdır.
Tıpkı bu biz, Kur’an’ı Kerim’in manasını öğrensek lafzını öğrenmesek gibi bir ters algının oluşturulduğu günümüzde, her şeyin orijinalini muhafaza etmeliyiz. Orijinali ile yürümeliyiz ama biz şerh edeceksek yine mevlid şerhleri yapılmalı. Tıpkı mesnevi şerhlerinin yapıldığı gibi tıpkı divanlardaki şiirlerin çok güzel şerh eden hocalarımız da var, edebiyatçılarımız var, onların şerhlerinide dinleyelim, derinlemesine vukufiyet kazanmak için. Ancak bu orijinal metninin, makam seyirleri ile beraber meşk edilmesini ve gelecek nesillere aktarılmasını asla ihmal etmemeliyiz diye düşünüyorum. Bu bizim açımızdan büyük bir vebaldir. Bu vesile ile bu yılın Süleyman Çelebi ve mevlid yılı olarak ilan edilmesinin önemine bir kez daha değinerek, bu işe vesile olanlardan Allah razı olsun diyerek bu sohbetimizi tamamlamak istiyorum.
Mevlit okuyacak kardeşlerimiz için. Bundan üç dört yıl önce mevlid bahirlerini bizim ders halkımıza gelen yaklaşık elli kişi ile beraber makam kkalıplaması usulüne göre arkadaşlarımızla hem güfte dağılımını meşk etmiştik, hem de bu arkadaşlarımız içerisinden daha sonra bire bir çalışarak, mevlidin bahirlerindeki serbest seyirleri paylaşmıştık.
Bu türden herkes elinden gelen gayreti gösterirse eminim gelecek yüzyıllar, bizim zayi etmeden aktaracağımız bu kültürler daha nice yüz yılları toplumsal hayatlarını, manevi iklimlerinde yükselterek geçirmeye vesile olur diye düşünüyorum. Bu vesileyle yapmış olduğunuz yayıncılığı da tebrik ediyorum, kutluyorum. Vehbi Nazırlı başta olmak üzere tüm ekip arkadaşlarına ve çalışma arkadaşlarına emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. Sağ olun.