M. Vehbi Nazırlı
M. Vehbi Nazırlı

Covid-19 salgın döneminin yorduğu insanlığın, bugüne kadar meydan okudukları, inkâr ettikleri, gereksiz gördükleri tüm değerlerimize yenildiğine şahit olduk. Salgın sonucunda “küçük dağları ben yarattım” psikolojisinden, acziyet psikolojisine girdik. Meğer kendimizi dev aynasında görmüşüz, gücümüzü nekadar abartmışız da, farkında değilmişiz.

Maa’l-esef bu dönemde bilim, teknoloji, endüstri, sanayileşme ve dijitalleşmenin oluşturduğu “modernizm” batağında kendimizi kaybettik, rotamızı bulamaz olduk. Sanki mahşerî duyguları yaşadı insanlık. Çoğumuzu ölüm korkusu sardı, ölümler oldu, ölenler evlatlarına sarılamadan, vedalaşamadan, helâlleşemeden toprağa teslim edildi.

Yitirdiklerimizin farkına varmaya başladık. Meğer nekadar da çok yitirdiğimiz değerimiz varmış. Allah (C.C.) inancı, adâlet, iyilik, zarâfet, edeb, âdâb, haya, haysiyet, itimat, merhamet, cesaret, hoşgörü, tevazu vb. neleri kaybetmişiz, neleri… Bu değerleri yitirerek insanlığımızdan ayrı düşmüşüz. Bu değerlere nekadar da ihtiyacımız varmış. Kaybedince farkına vardık.

Salgın, batı toplumlarının dünyaya dayattığı; pozitivist, materyalist, kapitalist, modernist hayat tarzının, popüler kültürün ve batı medeniyetinin çöküşünü de hızlandırdı. Artık tüm dünya yeni arayışlara başladı.

Bu durum, ülkesini ve vatanını seven, bizi biz yapan temel değerlerimize sahip çıkan, geleceğin ihyâsı için çabalayan aklı başında her insanı endişe ve umutsuzluğa sevk etmektedir. Özellikle; Millî Kültür’den mahrum olarak, küresel popüler kültürün etkisiyle yetişen genç kuşaklar yarının Türkiye’sinde nasıl rol alacaklar? Onların dünyasında güvenli bir gelecek nasıl oluşturulacak? Toplumumuzun bütün kesimlerinin bu sorulara cevap bulma ve çözüm üretme sorumluluğu bulunmaktadır.

Ülkemizin ve insanımızın, hatta bölgemizde bulunan ülkelerin geleceği, öncelikle bu medeniyet krizini aşmasına bağlıdır. Bu gerçek, her şeyden önce ilim-irfan-ahlâk-kültür-san’at ve sosyal hayatımızı yeniden yorumlama ve manâlandırma bakımından önemlidir.

Bugün toplumumuz, genel hatlarıyla, iki farklı kültür ve medeniyetin çekişme alanıdır. Bir tarafta tarihi, yerli ve millî kültür, diğer tarafta gayr-i millî hakîm azınlığın dayattığı ve dünyadaki savaşların, zulmün, açlığın vb. krizlerin müsebbibi olan batı kültürü…

Millî olan ilim, kültür ve san’at erbabı; bu farklı kültürlerden hangisine dayanacaktır? Elbetteki Millî Kültür’ün ve dünya görüşümüzün te mellerine ve prensiplerine dayanmalıdır. Millî, manevi, tarihi ve kültürel değerlerimizden güç alarak, geleneğimizde var olan, hakikâtin, hikmetin, sevginin, merhametin, sadakatin ve adâletin hakîm olduğu kendi medeniyetimizi, yeniden inşâ etme zarureti bulunmaktadır.

Bunun için öncelikle; millî menfaatleri, şahsi menfaatlerinden üstün gören bir anlayışa sahip olan, okuyan, düşünen, çözüm üreten aydınlara, san’atkârlara, bilim insanlarına, âlimlere ihtiyaç duyulmaktadır.

Sonuç olarak san’atkâr ve bilim insanları, millî menfaatlere hizmet edeceklerse; Türk Milleti’nin kültür ve inanç temellerinden aldığı ilhamı eserlerine yansıtmalıdır.

Sevinçle belirtmeliyiz ki, Türk-İslâm, ilim-kültür ve san’at hayatının bütün alanlarında “millîlik” özlemi, gittikçe daha büyük bir tesir gücüne erişmekte ve millî san’at anlayışı hem gerçek boyutlarına ulaşmakta, hem de “millî ilim-kültür ve san’atçılar kadrosu” oluşmaktadır. Nihayet diyebiliriz ki, tüm alanlarda “millîlik” anlayışımız, uzun ve çileli bir yalnızlık dönemini kapatmakta, yepyeni bir devri açmaktadır.

Kültür-San’at-Edebiyat dergilerinin; geçmişi bugüne, bugünü yarına taşıma gibi görevi olduğunu düşünüyorum… İnşâ’Allah bu görevi hakkıyla yapanlardan oluruz…

Dergi projemizin uzun vadedeki genel amacı; İlim-İrfan-Ahlâk-Hikmet-Kültür-San’at-Edebiyat-Şiir-Tarih-Mûsîki alanlarında araştırma, eğitim ve yayıncılık yaparak; nitelikli “millî ilim-kültür ve san’atçılar kadrosunun” yetişmesi, çoğalması, gelişimi ve öğrenme sürecine katkıda bulunmaktır. Çalışanlarla işbirliği ve dayanışma içinde gelecek kuşaklara bırakılabilecek bir “millî kültür ve san’at” mirası oluşturma sorumluluğu duyan, gayret eden, söyleyecek sözü olan herkes için ortak bir mecra olmasına ihtimam gösterdiğimiz “İlâhî Aşkın Sesi Dergisinde” yazar ve okur arasındaki muhabbeti kurmaya ve işbirliğimizi güçlendirmeye gayret etmektir.

Birinci sayımızı yayınladığımız Nisan ayından itibaren dergimiz hakkında aldığımız geri bildirimlerden anlaşılıyor ki, ilk sayımız ilgi gördü. Bu ilgi de bizleri umutlandırdı ve heyecanlandırdı. Bunun için ikinci sayımız olan Temmuz sayımızı daha bir heyecan ile hazırladık…

İkinci sayımızda; Osmanlı Coğrafyası’nda yazılmış olan mevlid’ler ve müellifleri hakkında değerli akademisyenler tarafından yapılmış olan çalışmalardan bazılarına yer verdik. Keşke imkân olsa da Osmanlı Coğrafyası’nda yazılmış olan 100 civarında Mevlid-i Şerîf ve müelliflerinin tamamını okurlarımıza sunabilsek. .Ancak temin edebildiğimiz makale ve yazıları, dergimizin sayfa sınırlarına göre yayımlayabildik.

Dergimizin yayımlanması ve redaksiyonu için gayret gösteren Prof. Dr. Suat KIYAK’a,

Makale ve yazıların temini için gayret gösteren Prof. Dr. Hüseyin AKPINAR’a ,

Makale ve yazılarını esirgemeyen muhterem hocalarım;

• Prof. Dr. Recep TOPARLI’ya
• Prof. Dr. M. Emin AY’a
• Öğr. Gör. Mustafa Said DİLEK’e
• Sn. Amir ATEŞ ile mülâkat yapan Sn.
Erdoğan TOZOĞLU’na
• Sn. Mehmet KEMİKSİZ ile mülâkat yapan editörümüz Sn. Musa YAVUZ’a
• Fotoğraf editörümüz Sn. Hamit YALÇIN’a
• Karikatür sanatçısı Sn. Kasım ÖZKAN’a
• Grafikerimiz Sn. Cihangir AYDIN’a

Emeği geçen, şair ve kültür insanlarımıza gönül dolusu şükranlarımı sunuyorum..

Dergimizin bu sayısına denk gelen “Zaferler Ayı” nedeni ile Azîz Milletimiz’e Anadolu’nun kapsını açan ve yurt edinilmesine vesile olan 30 Ağustos Zaferi’ni tebrik ediyoruz.

Yine bu sayımızın yayın dönemine denk gelen “Kurban Bayramının” Âlem-i İslâm için VESÎLET-ÜN NECÂT olması temennisi ile tebrik ediyor ve iki cihan saâdeti diliyorum.